..
Bencilleklerden,öfkelerden, kıskançlıklardan, tutkulardan oluşan aşkın yarattığı kasIrganın içinden geçerken çevremizi sarıp, bizi ırgalayan o kabarmıs dalgaların arasına düşüp kaybolma korkusuyla herkes bir yere bir şeye tutunma ihtiyacı duyuyor; tutunabileceğimiz iki direk var, biri kendimiz biri sevdiğimiz.
Kaçımız endişelerle, korkularla, kuşkularla, kıskançlıklarla, mutluluk hayalleri ve mutsuzluk ihtimalleriyle çalkalanırken kendimize, kaçımız sevdiğimize tutunuyoruz.
Niye kendimize sarıldığımızın cevabını az cok biliyoruz.
Aşktan ne kadar çok söz edersek edelim, aynı ölüm gibi aşka da hiçbirimiz hazır olamıyoruz.Onunla ilk karşılaştıgımızda ilk büyük titreyiş ve coşkuyla birlikte tedirginliği, şaşkınlığı, zaman zaman dehşeti, acıyı, endişeyi, incinmeyi, bir başkasını kendinden cok sevmeyi şiddetle yadırgayıp ayaklanan gururu da hissediyoruz,o depremde en iyi tanıdıgımız en güvendiğimiz ve kaybetmekten en cok korktugumuza, kendimize sarılıyoruz.
Hugo'nun hayatla, aşkla, acıyla örülmüş bir kırbaçla kırbaçlandıktan sonra yazdıgı "Ormanda Uyuyan Göllerde Oldugu Gibi" gibi bir şiiri var.
Ormanda uyuyan göllerde oldugu gibi
İki şeyle doludur çoğu insanın kalbi;
Gökyüzü ve onun bulutları,ışıkları,
Türlü renklerle boyar kıpır kıpır suları,
Ve çamur, derin karanlık,uyusuk, kasvetli,
Kirli sürüngenlerin sinsice gezindiği.
Ormanda uyuyan göller gibi ruhumuz,dipten gelen dalgalarla kabardıgında gökyüzünün ışıkları, karanlık, kasvetli,içinde sürüngenlerin dolaştıgı camurla karısır,kendimize sarıldıkca, bir göl yatağı gibi kend karanlık çamurlarımıza da bulanır,hatta bazen çirkinleşebiliriz, bencilleşebiliriz,kendimizi ve duygularımızı lekeleyebiliriz.
Bir aşkın içinden kendine sarılıp ta örselenmeden, lekelenmeden, daha sonra pişman olacagı seyler yapmadan çıkabilen çok az insan vardır.
Peki o şiddetli altüst oluşta kendine değil de sevdiğine sarılanlar kendi yatağını sakin tutup karanlık çamurlarıyla sürüngenlerini oldukları yerde, derinliklerinde tutabilenler bunu nasıl yapıyorlar?
bunu gerçekleştirmek için ne yapmalı?
Bir çok insan "Sevdiğine güvenmek" diyecek sanırım, "Ona korkmadan sarılacak kadar güvenebilmek".
O sarsıntının, sarsılışın,kasırgalı depremin tam da orta yerinde, bütün bunları yaratan insana güvenebilmek mümkün mü, sevildiğinden kuşkuya düşmez misin, kuskuya düştügünde bunun yarattıgı catlaktan güvensizlikler, telaşlar, kaygılar gelmez mi?
Hem aşık oldugumuz hem de güvenemediğimiz biriyle içine girdiğimiz o mahserden nasıl ona sarılarak çıkacagız, bunu sağlayacak mucize ne?
Galiba onu ne olursa olsun kaybetmeye dayanamamak, bazen kendimizi kaybetmek pahasına, ona sahip olmayı isteyecek kadar onu değerli bulmak; karanlıklarımızı karıştıran aşkı, sevdigimize duydugumuz hayranlıkla, beğeniyle, sevgiyle, onun biricikliğine olan inançla sarıp sarmalamak, aşkın bazen sığlaşan vahşetini aşkın içinde her zaman bulunmayan duygularla zenginleştirmek.
Ama bunun için sevdiğimizin, kadın ve erkek olmaktan öte başka değerler tasıdıgına inanmak, onu kadın ve erkek olmaktan daha kıymetli görmek gerekiyor; aşık da olsak bir kadının ya da bir erkekğin boşluğu doldurulabilir birgün ama sevdiğimizin boşlugunu dolduracak başka hiç kimse olmadıgına gercekten inandıgımızda, aşkımız bu inançla bütünleştiginde ve bu inanç gercek oldugunda, o zaman kendimize değil de sevdigimize sarılmak her seye ragmen mümkün olur sanırım.
Birini bu kadar değerli buldugunda, o acı cekerken eğlenemezsin; o hayatının en önemli dönemeçlerini geçmeye çalışırken başını çeviremezsin, böyle davranmak içinden gelmez; bunu yapmamak gerektigini bildiginden değil, başka türlüsünü beceremediginden öyle davranırsın...
AHMET ALTAN