Translate

Çarşamba, Temmuz 26, 2006

karmaşa+foto


Karmaşanın Zevki:

Akar zincirler zihne
Makas çakar yarıklarımı
Dilimde zehir gibi tatlı
Aklımda bahar,göğsümde kainat,
Kalbe çıkar cinlerim.

Sen!Halıda menevileşen şey!
Yerçekimini sok göz çekimime,
Duvarları yardığım şu an.
Künkler uçuşur kanallarımda.
Yaşasın karmaşanın zevki!

Ve yastık gibi güvenli toplum
Uzaktan gelen tarihine gömerim seni,
İsyan,isyan,isyan,zıplayan
Apartman binalarında saklanan
Bir kitabı kaşının ortasından vuran
Fırla uzaya!
Nöronlarımın düşlediğine
Kurtul içimden!
Kurtul kafeslerimden

Ve durul gül bahçelerinin kırmızısında,
Tahriş olmuş bir boğazla bağır,
“Bırak beni insan,bırak beni insan!”
Ben ki toplum,senden,benden,bizden,
Ve pislikten bir oluşum.

Pazar, Temmuz 23, 2006

Antalya ve Hüzün

Hüzünlenmek ve düşünmek üzerine bir şeyler çıksın beynimden.komut veriyorum.cevap vermiyor.off be kafam ne kadar dolu.kendime sanki uzaklaşmışım gibi.çekici şehrin getto mahallerinde kardeşlerimiz nasıl kendilerini soyutlayıp mutlu bir yaşam sürmeyi becerebiliyorlarsa, camiden çıkmayan bir yaşlı amcam kendini nasıl soyutlayabiliyorsa,bizim de bu şehrin yaşamından kendimizi biraz soyutlayabilmemiz gerekiyor.Önüne gelen her soluk nefesi içine çeken dev bir canavar gibi,yağlı terli zavallı işçilerinin her an çevirdiği kocaman bir makine gibi acımasız,anlayışsız ve kaba bir tarafı var bu tür şehirlerin.İnsanların eğlenir görünürken dahi hüzünlü bir bakışları vardır.Bir kedinin gözleri gibi cansızdır ya da cansızlaşmıştır, daha da doğrusu cansızlaştırılmıştır.Rengarenk kürkler,çıplaklık özgürlüğü,şarlatan bir düşüncesizlik anlayışı ve anlayışlarının toplamından oluşan sahte bir çocuk balonu gibi her an gökyüzünün derinliklerine kaçabilme özgürlüğünü barındırır içinde.
Halbuki bakarsın kendine en az benzeyen görünümlerin altında dahi ana şefkatinden,Türk geleneklerinden bir parça vardır.Yırtılma ile kopma arasında bir yerde incecik bir bağ üzerinde insanlar kendilerini televizyonun ve renkli yaşamın gözalıcılığının içine bırakmışlardır.
Ve sanırım benim gibi şehir sosyolojisi üzerine pek bir şey bilmeyenlerin bile tahmin edebilecekleri gibi,bir şehirde oluşan sosyal katmanların kaynaşması veya ayrıklaşması için nasıl uzun yıllar gerekiyorsa,bir fert için benim de bu şehre eklemlenmem için uzun yıllar gerekiyor.

Salı, Temmuz 11, 2006

ilk izlenimler..antalya

Antalya,sıcağın ve güneşin insanı kavrum kavrum kavurduğu memleket.Antalya, yerlisi yabancısı turisti beyazı siyahı kızılı sarısının birbirine girdiği karıştığı harmanlandığı memleket.antalya güzel şehir,kocaman sahil,binlerce araba ,yüzbinlerce insan,binlerce palmiye, binlerce kuş,yüzbinlerce gülen, eğlenen insan yüzü,binlerce para,binlerce eğlence,binlerce milyarlarca kafa,,hepsi sokaklarda içiçe..bu tabloyu içine sindirmiş yüzlerce antalya caddesi..binlerce esnaf,binlerce gezin gezin canı cıkmış yazlık terlik..binlerce neon ışığı ve onbinlerce ampul..sanki durmadan dönüyor.metropol olmuş nerdeyse..tatilciler,yerliler,esnaflar,almanlar,ruslar,slovaklar,bulgarlar,baliciler,şımarık gençler vs vs.vs.

Ve bizler bankamızın klimalı salonlarında işimizi ciddiyetle yapan fedakarlar ordusu.bu manzaranın içinde bizim halimiz fedakar babaların parkta eğlenen çocuklarını gözetmesi gibi ülkenin vatanın şehrin bu curcunasının hesaplarını tutan sorumluluk sahipleri.
Bizlere helal olsun.Bizi takdir etmelisiniz..bu tablonun içinde biraz eğreti dursakta,yine de mutlaka birilerinin iş yapması gerekiyor.

:)