Hüzünlenmek ve düşünmek üzerine bir şeyler çıksın beynimden.komut veriyorum.cevap vermiyor.off be kafam ne kadar dolu.kendime sanki uzaklaşmışım gibi.çekici şehrin getto mahallerinde kardeşlerimiz nasıl kendilerini soyutlayıp mutlu bir yaşam sürmeyi becerebiliyorlarsa, camiden çıkmayan bir yaşlı amcam kendini nasıl soyutlayabiliyorsa,bizim de bu şehrin yaşamından kendimizi biraz soyutlayabilmemiz gerekiyor.Önüne gelen her soluk nefesi içine çeken dev bir canavar gibi,yağlı terli zavallı işçilerinin her an çevirdiği kocaman bir makine gibi acımasız,anlayışsız ve kaba bir tarafı var bu tür şehirlerin.İnsanların eğlenir görünürken dahi hüzünlü bir bakışları vardır.Bir kedinin gözleri gibi cansızdır ya da cansızlaşmıştır, daha da doğrusu cansızlaştırılmıştır.Rengarenk kürkler,çıplaklık özgürlüğü,şarlatan bir düşüncesizlik anlayışı ve anlayışlarının toplamından oluşan sahte bir çocuk balonu gibi her an gökyüzünün derinliklerine kaçabilme özgürlüğünü barındırır içinde.
Halbuki bakarsın kendine en az benzeyen görünümlerin altında dahi ana şefkatinden,Türk geleneklerinden bir parça vardır.Yırtılma ile kopma arasında bir yerde incecik bir bağ üzerinde insanlar kendilerini televizyonun ve renkli yaşamın gözalıcılığının içine bırakmışlardır.
Ve sanırım benim gibi şehir sosyolojisi üzerine pek bir şey bilmeyenlerin bile tahmin edebilecekleri gibi,bir şehirde oluşan sosyal katmanların kaynaşması veya ayrıklaşması için nasıl uzun yıllar gerekiyorsa,bir fert için benim de bu şehre eklemlenmem için uzun yıllar gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder