Translate

Perşembe, Aralık 27, 2007

UYUYAN GÖLLER

..
Bencilleklerden,öfkelerden, kıskançlıklardan, tutkulardan oluşan aşkın yarattığı kasIrganın içinden geçerken çevremizi sarıp, bizi ırgalayan o kabarmıs dalgaların arasına düşüp kaybolma korkusuyla herkes bir yere bir şeye tutunma ihtiyacı duyuyor; tutunabileceğimiz iki direk var, biri kendimiz biri sevdiğimiz.
Kaçımız endişelerle, korkularla, kuşkularla, kıskançlıklarla, mutluluk hayalleri ve mutsuzluk ihtimalleriyle çalkalanırken kendimize, kaçımız sevdiğimize tutunuyoruz.
Niye kendimize sarıldığımızın cevabını az cok biliyoruz.
Aşktan ne kadar çok söz edersek edelim, aynı ölüm gibi aşka da hiçbirimiz hazır olamıyoruz.Onunla ilk karşılaştıgımızda ilk büyük titreyiş ve coşkuyla birlikte tedirginliği, şaşkınlığı, zaman zaman dehşeti, acıyı, endişeyi, incinmeyi, bir başkasını kendinden cok sevmeyi şiddetle yadırgayıp ayaklanan gururu da hissediyoruz,o depremde en iyi tanıdıgımız en güvendiğimiz ve kaybetmekten en cok korktugumuza, kendimize sarılıyoruz.
Hugo'nun hayatla, aşkla, acıyla örülmüş bir kırbaçla kırbaçlandıktan sonra yazdıgı "Ormanda Uyuyan Göllerde Oldugu Gibi" gibi bir şiiri var.

Ormanda uyuyan göllerde oldugu gibi
İki şeyle doludur çoğu insanın kalbi;
Gökyüzü ve onun bulutları,ışıkları,
Türlü renklerle boyar kıpır kıpır suları,
Ve çamur, derin karanlık,uyusuk, kasvetli,
Kirli sürüngenlerin sinsice gezindiği.

Ormanda uyuyan göller gibi ruhumuz,dipten gelen dalgalarla kabardıgında gökyüzünün ışıkları, karanlık, kasvetli,içinde sürüngenlerin dolaştıgı camurla karısır,kendimize sarıldıkca, bir göl yatağı gibi kend karanlık çamurlarımıza da bulanır,hatta bazen çirkinleşebiliriz, bencilleşebiliriz,kendimizi ve duygularımızı lekeleyebiliriz.

Bir aşkın içinden kendine sarılıp ta örselenmeden, lekelenmeden, daha sonra pişman olacagı seyler yapmadan çıkabilen çok az insan vardır.

Peki o şiddetli altüst oluşta kendine değil de sevdiğine sarılanlar kendi yatağını sakin tutup karanlık çamurlarıyla sürüngenlerini oldukları yerde, derinliklerinde tutabilenler bunu nasıl yapıyorlar?

bunu gerçekleştirmek için ne yapmalı?

Bir çok insan "Sevdiğine güvenmek" diyecek sanırım, "Ona korkmadan sarılacak kadar güvenebilmek".

O sarsıntının, sarsılışın,kasırgalı depremin tam da orta yerinde, bütün bunları yaratan insana güvenebilmek mümkün mü, sevildiğinden kuşkuya düşmez misin, kuskuya düştügünde bunun yarattıgı catlaktan güvensizlikler, telaşlar, kaygılar gelmez mi?

Hem aşık oldugumuz hem de güvenemediğimiz biriyle içine girdiğimiz o mahserden nasıl ona sarılarak çıkacagız, bunu sağlayacak mucize ne?

Galiba onu ne olursa olsun kaybetmeye dayanamamak, bazen kendimizi kaybetmek pahasına, ona sahip olmayı isteyecek kadar onu değerli bulmak; karanlıklarımızı karıştıran aşkı, sevdigimize duydugumuz hayranlıkla, beğeniyle, sevgiyle, onun biricikliğine olan inançla sarıp sarmalamak, aşkın bazen sığlaşan vahşetini aşkın içinde her zaman bulunmayan duygularla zenginleştirmek.

Ama bunun için sevdiğimizin, kadın ve erkek olmaktan öte başka değerler tasıdıgına inanmak, onu kadın ve erkek olmaktan daha kıymetli görmek gerekiyor; aşık da olsak bir kadının ya da bir erkekğin boşluğu doldurulabilir birgün ama sevdiğimizin boşlugunu dolduracak başka hiç kimse olmadıgına gercekten inandıgımızda, aşkımız bu inançla bütünleştiginde ve bu inanç gercek oldugunda, o zaman kendimize değil de sevdigimize sarılmak her seye ragmen mümkün olur sanırım.

Birini bu kadar değerli buldugunda, o acı cekerken eğlenemezsin; o hayatının en önemli dönemeçlerini geçmeye çalışırken başını çeviremezsin, böyle davranmak içinden gelmez; bunu yapmamak gerektigini bildiginden değil, başka türlüsünü beceremediginden öyle davranırsın...

AHMET ALTAN

Cuma, Kasım 30, 2007

Hayatımın Rengi 2

Sıcak bir mum damlası gibi düştüğü yerde katılaşan,katılaştıkça biçimlenen,serpilen ve güzelleşen bu sevgiye bir ad vermekte zorluk çekiyorum.Bilinen lugat kelimeleriyle sevgi-aşk-heyecan-arzu-vuslat gibi kelimeler mahvazasından çıkmış gibi zembereği boşalmış gibi anlamlarını aşmış, canlanmış, neşeyle çevremde dolanıyorlar.Bu her canlı kelimenin içinde belirmiş bir silüet gibi seni görüyorum;
Kimisi çiçeklerle anlamını simgeliyor,
kimisi gülüşüyle,
kimisi gözündeki pırıltıyla
kimisi gözümün bakmaktan sakındığı rengiyle
kimisi yüreğindeki anaç şefkatle,
kimisi çektiği sıkıntıların olgunlaştırdığı ruhuyla,
kimisi yüksek ahlakın yogunlaştırdıgı rafine bir sentez gibi olağanüstü kişiliğiyle .

Evet!Ad vermek çok zor,cünkü bu yaşadıklarımı kısıtlıyor olabilir.O yüzden bu yaşadıklarımızın hiçbirisine bir ad veremeyeceğim.Bu olaylar bütünü başlı başına kendi anlamlarını ancak seninle bulabilir.

Belki açıklama girişimlerinde bulanabilirim,ama asla gerçek anlamlarını veremem. Sana baktıkça kafamda gizil olarak bekleyen bazı tanımlar şekilleniyor..ve senle hayat bulmaya devam ediyorum..
Bu denli romantik bir ilişkiye girebilme cesaretine artık modern toplumlarda insanların şehir yasamından tut iş stresine, kariyer kaygılarından tut küçük hesaplara kadar pek çok konudan dolayı vakit bulamadığı bir devirde yaşamamıza rağmen, sevilen kişi olmanın verdiği cesaret ve enerjiye şaşmamam elde değil.Kendimi bir şövalye gibi hissettiren de, ölümüne kadar cesaretle bu hayata seninle birlikte tutunacağıma inandıran da aynı enerji.

Çarpan her iki kalbin zevkle aynı yola başkoymaları kadar büyüleyici bir yaşam olamaz herhalde.Kendi özgüvenlerini ve kendi özsaygınlıklarını yine kendi birlikteliktelikleriyle büyüten, çarpan etkisiyle genişleten her mutlu çift gibi, yapılacak her işin başında geleceği cok iyi tasavvur etmek gerek.Kendi gelecegimizi kendi zevkimize göre döşeyeceğiz fakat...

Bunun için biraz hayal gücü ve enerji gerekir.Zihin olarak bu işe ön hazırlık yapmak o kadar önemliki. Biraz öngörü.. İlerde neler yapacağız, nasıl yaşayacağız, nelerden ortak zevk alacağız, nelerden hoşlanmayacağız? Birbirimizin birbirine uymayan hangi özelliklerine katlanacağız... Sınırlarımız varmıdır varsa nelerdir?

Hayatımızda asla katlanmak istemeyeceğimiz her konuyu baştan aşağı dizecek sonra da kendi ortak gelecegimizi yaratmak için elimizden gelen ne varsa birlikte yapacağız.Bir lokma ekmeğe ihtiyaç duyacağımız bir gece yaşasak bile bizim irademiz birbirimize sarılış kuvvetimizle ertesi gün doğan yeni güne benzer her zorluğu aşacak güçte olmalı... Konuştuğumuz akıl danıştıgımız, birlikte oldugumuz insanlara dikkat edecek ve her koşulda önce sevdiğimiz insanın dediklerini dinleyeceğiz. Hatalar olsa bile kırılganlıklar göstermeyeceğiz..

Birbirimize o denli güçlü inanacağızki bu inancı kırabilecek güçte ikinci bir inanç olamayacak.
Birbirimize o denli güçlü inanacağızki bu inanca kırabilecek güçte ikinci bir inanç olmayacak.
Birbirimize o denli güçlü inanacağızki bu inancı kırabilecek güçte ikinci bir inanç olmayacak.
Birbirimize o denli güçlü inanacağızki bu inanç hiç bir iki-kişinin bu dünyada yaşayamayacağı bir inanç olacak.
Birbirimize o denli güçlü inanacağız!!!

Sadakatimiz Onurumuz,
Sevgimiz Namusumuz,
Üstünlüğümüz birbirimize olan İnancımız olacak.
Biz birbirimize gösterdiğimiz saygıyı bizden daha büyük bir Allah ve Resulü dısında kimseye göstermeyeceğiz.
Sıkıstıgımız anlarımızda O'nun kapısına sıgınacagız ve ondan medet umacagız.Bize ve sevgimize dayanıklılık vermesi için gözü yaşlı iki sadık kul olarak dua etmesini bileceğiz.
Bizden taşan bu sevgiyi tüm insanlara yaymak için çaba göstereceğiz.Hayatımızda bu katkıda bulunma ve olumlu düşünme gücünden doğan enerjimizi bonkörde harcayacak ve amaçlarımıza ulaşmak için umarsızca çalışacağız. Ortak amaçlarımıza ulaşmak için sabahlara kadar çalıştığımız gecelerimizin ve sabırla beklediğimiz sıkıntılı günlerimizin arefesinde yeni güne bunu birlikte yaşamanın mutluluğu ve amaçlarımıza ulaşmanın verdiği huzur ve güvenle başlayacağız.Ve bugünleri ortak sevgimizden doğan öngörümüzle tahmin ettiğimiz için daha çok mutlu olacağız.

Her sabah tüm dünyaya aşkımızı tekrar tekrar ilan etmekten ve sözleşmemizi ezberleyinceye değin tekrar tekrar okumaktan asla sıkılmayacağız.

erkan ören /01.12.2007 /02:00

Pazartesi, Kasım 26, 2007

Hayatımın Rengi

Sımsıkı sarılmak,sımsıkı..hayal meyal bir evde kalmış iki yalnız gibi.dağın basında ikimizden başkasının olmadığı bir sıgınakta yolların karsılastırdıgı ,yağmurda ıslanmıs ama gururlu,günlerce yememekten aç ama utangaç iki kalbin yavaş yavaş birbirine sokulması.
puslu pencereden dısarı izleyen gözlerin bugu bugu olmus.. pencerenin dısında karanlık var.karanlık yani yalnızlık, pencerenin dısında ıssızlık ve belirsizlik, pencereden dısarısı cakalların yuvası.sıcacık kalbimde köpüren kor, damla damla buharlasıyor..
Sonra sevgimiz gelişiyor,sevgimiz çiçeklenirken dısarda hep kıs hep soguk var.sevgimiz arttıkca kalbimiz deliriyor,inanamaz hale geliyoruz.inanamak, inanmıs gibi yapmak, sonra kendinle dalga gecip sanki birazdan bozulacakmıs gibi üzülmek,tekrar her sey devam ediyor ne güzel deyip sevinmek...duygusallık ve ask adına yazılan tüm cümlelerde iki kelime eksikti,birisi senin adın birisi benim adım. (bu son cümle internet sitelerinin aptal aşk cümlelerine benzedi ama böyle aktı zihnimden ben de bozamadım:)
Hayal et güzel kız..gelecegi hayal et..ufuklara bak...her sey orda seni ve beni bekliyor.İnanc geliyor dalga dalga, güven-cesaret-yetenek birbirini bilemiş,aşka dönmüş yaşam bir cosku olmus,yasam ustalıkla yürütülen bir gemi gibi,basında iki kaptan var.iki kaptan onu istedigi ülkeye götürmekte serbest..yeterki üzülme,yeterki iyi düşün,yeterki kendine acı verme..mutluluğun sırrı cok basit : SEVMEK, GÜLMEK, ÇALISMAK.
bunu yapmak.. evrensel bir sevgiyi içimize yerleştirmek.sevgi ama her seye sevgi..her gün bastıgın otu yarın sabahtan itibaren sulamaya başlamak,taşa saygı duymak, agaçlarla konusmak, kırlara selam vermek, bir selam da düsmanıma vermek, onları ve tabiatı tersine cevirmek, bahar aksamlarının hüzün dolu gün batısları artık yarın yeni bir güne gebe..güneş yüzünü gösterirken ben coktan yeni güne hazır olarak kalkacagım.

Pazar, Kasım 11, 2007

İnsan Olmanın Verdiği Acı

İnsanlık adına,tarih adına yaşam adına ne için var oldugumuz adına sürdürülen tüm akıl yürütmeler adına tekrar ve tekrar kafalarımızın içinde zonklayan sorulara inat haykırmak gerekiyor: İNSANIZ VE OLAYLARI,DURUMLARI VE KİŞİLERİ KONTROL EDEMEMENİN ACISINI YAŞIYORUZ.
Gündelik yasamda pek cok arkadasımızın,abimizin ve kardesimizin yasamın içinden cıkılamaz çelişkilerine aldırmadan keyifle ve altını cizerek söylemek gerekirse istikrarlı bir biçimde yasayabilmelerine hayretle bakıyorum.Kimi zamanlar insan kendini varıp varabilecegi en üst noktada hayal etse bile içini kemiren bir rahatsızlık vardır.Ne için yasıyorum,bu dünyada neden bu kadar haksızlıklar var..dünya neden adaletsizliklere gebedir?neden bazı insanlar diğerleri kadar iyiniyetli düşünüemezler..Bizi diğer insanlardan ayıran farklılık nedir?Empati toplumu sevgi toplumu ve kardeslik adına neden gereken cabaların hepsinin bir an önce uygulanması gerektigine sizin kadar inanmazlar?
Neden rutin işlerden sıkılırız?Neden yaratıcı ve farklılığını ortaya koyan davranıslar sosyal davranıs kurallarının içinde yerini alamaz?
Bizi başedemediğimiz bunca problemin içinde yaşamaya zorlayan nedir?bunca problem varsa bu problemlerin cözümü için neden bazı insanlar gereken girişimlerde bulunmazlar?Yada buna yeltenenler varsa bizler neden bu adamları takip edemeyiz.
Değerlerimiz nedir?Medeni bir insanın hayata baglanması için ne gereklidir?Çalısmak sadece para kazanmak içinse, para ile birlikte gelen ne tür bir zevk bizi motive edebilir?aksamları bindigimiz arabamız mı?Evde sıcacık yanan soba mı?Evde bizi bekleyen mobilyalı evimiz mi?Anlamsız bir gidiş de gidiyoruz.Çalısmak akıllı bir insan için her seyden önce gelecege dönük,makam ve mülk dısında sahiplendigi bir hedef için olmamalı mıdır?İnsanların günlük yaşamlarının ötesinde derin bir bag ile baglı oldugumuz ne olabilir?
Evde sıcacık odanızda cayınızın demlenmesini beklerken,bugün için ne yaptım dediginde insanın elde ettiği ne olmalıdır?
Hayat felsefemiz -dini inanclar dısında- nasıl yorumlanmalıdır?Başarının bize verecegi en önemli sey kendine daha cok güvenmek ve kendini severek yasamaksa,bu güvenc ve sevginin sınırları ne olmalıdır?Hangi noktada durmak gerekir?Başka insanların saldırısına ugramadan veya sözlü tacizlere maruz kalmadan bu sınırda naasıl kalınabilir? herkesi mutlu etmek kabil degildir mantgına inanmak zorundamıyız? herkesi inandırmaya veya mutlu etmeye gücümüz yetmiyorsa, devamlı süphe ve tedbir içinde mi yaşamak zorundayız?Yaptıgı her davranıstan zevk alan,kendini mutlulukla benimseyen,baaşrılı ve mutmain (tatmin olmus) bireyler yetiştirebilmek için onlara hangi degerlerin daha önemli olduguna inandırmalıyız?
Başkalarına inanmayan bunca insan varken bu inancsızlık içinde nasıl olupta yasamınızı devam ettirebiliyorsunuz sorusuna neden doyurucu bir cevap veremezler?
Gerçek yasam dedikleri, öz-kişiliği ve doyurucu yasam sürmek isteyenleri devamlı rencide etmek demekse, onurlu hiç bir insanın buna katlanmaması gerekmezmi?
Evet bence insan davranıslarını sekillendiren cok sıkı bir mantık vardır.Örnegin degisik karakter tipleri için degişik düşünme biçimleri ve bunlara göre her davranısları,sözleri ve hatta bakıslarının bile sekillendigi bir yasam.Dolayısıyla cimri bir adam gibi olmak için cimri adam olmanın gerektirdigi mantıga sahip olmak gerektigi gibi, akıllı ve ahlaklı bir adam olmak için, onun mantıgını kavramak gerekir.Ahlaklı olmak mı neye istinaden?Ahlaksızlığın yaptırımı sosyal dıslanma oldugu için ahlaklı olmalıyım türünden mantıklar değil elbette.Örnegin ahlaklılık kavramı içsel bir dürtü gibi insanın kendine has bir özelliği olmalı.Bunu inannçlarla saglayabilir.Neye inanarak?yaptıgım her ahlaksızca davranıs baskalarını rahatsız ettiği gibi ben de aynı ahlaksız davranıslara muhatap olabilirm de o yüzden gibi.Elbette bunlar sadece bir örnek ama sanırım kafamızdaki tüm sorulara cevap bulmak için cok daha detaylı düşünmemiz gerekiyor.Ve peşinen teslim etmeliyiz ki, hayatın içinde yer yer karsılastıgımız sıkıntılı dönemlerimizde sabit durabilmek cok önemli.Sabit yani,köklerine bağlı, sarsılmadan ve inatla hayatın zorluklarına meydan okuyup kafamızı salih emellerden ve umutlardan ayırmadan.Bu şekilde düşünmek ve yasamak için caba sarfederek.

Perşembe, Eylül 20, 2007



"herkes anlyabildigi kadar yasar ve anlayamadıgı seyleri umursamadan ölüp gider.." n.genc

bu cümle,bu cümle beni kahreden sarsaklaştırıcı sertlikte..bir manivela gibi bazen uykumdan uyanduran bir cümle..bu cümleyi kurmak için nelerimi feda etmezdim.sadece bu cümlenin sahibi olan gercek erdem ve karakter adamı olmak için.

Pazar, Eylül 16, 2007

Pazartesi, Temmuz 30, 2007

HİKMETLİ BİR ŞAHSA HEDİYEMDİR..


Hikmet bu gül sana hediyem olsun..

Pazar, Mayıs 06, 2007

Cuma, Mayıs 04, 2007


1 haziran-sıcak bi cafede Liebe ........Liebe.....the polizei schlisst the möglichkeit nicht aus ..the 19 jahre alt madchen..Falcodan bi şarkı jeanny..dinledikçe kendimden geçiyorum.şarkının her melodisi ruh gerdeğime hafif bir yel gibi süzüle süzüle giriyor.zihinimi açan bu müzik,sert bir alman sesiyle mayalanmış..Wir müssen weg hier,verstehst du nicht?du dich,ich nich,oder...jeanny..Ciğerlerime derin derin oksijen depolamak gibi bir şey bu.. Pembe odalardan teşennüt bir sarayda zihninide en kaygan en yumuşak ve en zengin hayallerle koşarken,şarkılar söylemek gibi..sadece şarkı söyleyip sahip olamanın,kendini ve hayatı sevmenin neşvesi içinde ve zevk almanın tadına vararak koşmakkklk gibi..soluksuz kalıncaya kadar..pembe koridorlarda,taltifler ve alkışlar arasında gibi..Sevmek gibi bu...

Salı, Mayıs 01, 2007

ERKAN ÖREN KİMDİR?

Henüz 3yaşındayken babası Onun ilerde büyük bir adam olacagını sezmişti.Çevresindeki tüm arkadaşları ve öğretmenleri de aynı görüşteydi.Çünkü Küçükken boyu gercekten Cok büyüktü.Okul sıralarında bu Yüzden hep en arkalarda oturmak zorunda kalcaktı.4 yasına geldiğinde Borçlar hukuğunu ikinci kere kalan Erkan,suyun içinde iki dakika nefessiz kalabiliyor,bir taşta iki camı kırabiliyor,aynı anda 4 okuldan kovulabiliyordu.Bu şahane özelliklerini 5 yaşına kadar sürdürdüğünden herhangi bir okula gitmek istememişti.Bunun üzerine devrin ünlü muallimlerinden Aptülahap Hamid Çıkıntı O’nu Kızılay Umumi İdare-i Tuvaleti İdadisine arka pencereden bir gece gizlice başarıyla sokmayı becerdi.Ögrenim hayatının daha ilk yıllarında Atari salonlarının gözüne giren Erkan ,bir gece aniden aklına müthiş bir fikir gelip de :
“-Avreka,Avreka!....”diye bağıra bağıra yatağından çırılçıplak çıkıp tüm yatılı okulu ayağa kaldırınca Matematik hocası ona:
-“Senin adın Erkan,benim ki de Tarkan bundan sonra senin adın Erkan olarak kalsın.”dedi. Mektebi Tuvalet-i İdadiyi başarıyla tamalayan Erkan ,ardından “Serbest Piyasa Ekonomisinde Sivrisineklerin Hali Ne Olacak” adlı makalesiyle ün yaptı.Bunun üzerine bomba gibi bir makale daha yazdı. “Serbest Piyasa Ekonomisinde Sivrisinekler Ne oldum Dememeli,Ne olacağım Demeli”adlı 2 sayfa 40 satır 787 kelimelik ünlü makalesini yayınladı.Bu makaleyi yazınca Esnaf ve Sanatkarlar Odasi Birliği(ESOB) çaycısı Regaib’ten Mansiyon ödülü aldı.Ancak bunu pansiyon ödülü zannedince pansiyona gitmek üzere topladığı tüm eşyalarını bir anda sinirlenerek Boğaziçi Köprüsünden attı.
18 yaşında artık toy bir delikanlı olan Erkan,bir sabah işe gidecegine uyku semesine yanlışlıkla üniversite sınavına gidince,kaderin ona hacettepe işletmede okutacagına dair hiçbir fikri olmasa gerekti.Erkan şu anda hala bu üniversitede öğrencilik yaşamını Tekel-Samsun216 Ankara Bölge Sorumlusu olarak devam ettirmektedir.

some pictures :)


Perşembe, Nisan 26, 2007

AŞK

Meteor gibi çarpar İlahi ikaz.
Sarsılırım
Beynimde koca bir maraz
İtiraz,
İtiraz!
Oyuncak aşk!
Bu gök,bir cam ,bir fanus gibi
Saplamış bakışımıza sınır
Elde bir cisim tutar,oynar,atarım
Dokunur koklar,onu cebimde saklarım
Sanki benim sanki bizim sanki her şeyim
ne elde tutulur ne de cepte Oysa aşk
titretir hislerimizi O, bir sihir gibi
Dağ gibi yüksek,dere gibi akıcı,
Oyulmuş gözler gibi ulvidir
Ve gök bile sonludur,
İşte aşk
Tattıkça gömer çıkışsız yollara bizleri
e.ö.

Pazartesi, Nisan 23, 2007

Mandevile..Toplumsal eşitsizliği savunan düşünür

Çok çarpıcı bir yazı okudum..Bir soluklukta okunacaklardan.Yazının konusu Mandevile,18. yüzyılda yaşayan bir düşünürdür.Savundugu fikirler yüzünden şeytan adam benzetmesi yapılan,kitapları toplumda yıkıcı etki yarattığı için toplatılan adam.
"Mandevile göre insanın tüm davranısları kendini sevme ve kendini beğenme dürtülerinden kaynaklanır."
"Toplum iki sınıfa ayrılır.Şeçkinler yani zekiler ve ahmaklar yani sadece hayvani dürtülerinin peşinde koşanlar."
"Toplumsal insan evcilleşmiş bir hayvandır.Evcilleşen insan ,siyasetçilerin ve ahlakçıların yardımıyla doğal dürtülerini bastırır ve hatta reddeder.En kötü,en ahlaksız adam bile kamusal alnda erdemi savunur,erdemli olanı yaptıgını iddia eder zaten düzenini devamı için erdemli görünmek yeterlidir.Örneğin kibir insanın en kötü huylarından biridri fakat bir toplumun gelişmesi ve zenginleşmesi için en "faydalı kötülüktür"...bu kötü huy sayesinde zengininden fakirine insanlar gösteriş düşkünü olur,gereğinden fazla tüketm yapar,bu sayede işsizler iş bulur,ticaret gelişir.vs."

"Diğer yandan kibirli insan toplum içinde alçakgönüllü ve yardımsever bir hava takınarak diğer insanların takdirini de kazqanmayı ihmal etmez.Sonuçta kötülükten toplumsal fayda doğmustur."

Cuma, Nisan 20, 2007

kadın hakkında

Kökten müstehcenlik beraberinde erkek doyumsuzluğunun bir amblemi olarak kalabilir çünkü erkek maskulin yapısını kadının duyarlı inceliğiyle bağdaştımakta hep zorlanmakta. iyi eğitilmiş bir erkek kadını içgüdüsel yanaşma/kur yapma davranışlarından bağımsız algılayabilir oysa..iyi eğitilmiş erkek olmanın koşulu ise sağlam iradedir denilebilir.oysa sağlam irade parçaları itabiriyle içgüdülerini bastırmak değildir.erkek gözüyle sağlam irade kadınn cinsel üstünlüğünü erkeğin azgın tatminsizliğine örtüştürecek nitelikte kullnamsıyla oluşabilecek (şüphesiz pratikte) bir yardımdır.Bunu izdivac ile sağlayabiliriz.erkek doyumsuzluğunu hem evliler acısından bir kadın-erkek ortak tatminsizliğinin hem de ruh-beden gelişmemişliğinin (içgüsdüsel tamayüllere rağmen) bir sonucu olarak yorumlamak gerekir.

Çarşamba, Nisan 11, 2007

Whiskey In The Jar

Özgürlük bir “In the lose of my devil”
Koyverip ellerimi sağa,sola,eğersem başımı
Bir intikam bir his,
Bir anlamsız bakış
Ne düşündüğümden ziyade
Nasıl düşündüğüm önemlidir
Koyverip de tüm inancımla
Sağ beynimi,sol beynime
Sarhoş gibi gezinirim sokaklarda
Ama mutluyumdur
İş bitmiştir
“somein
like the fishin”
“Whiskey in the jar”

Tatmış bu duyguyu,orta halli insanlar için
Bir reçete yazamamı istese doktor
Yazardım doktora içtenlikle:
Ne yazacağımdan da önemli olan
Nasıl yazacağımdır diye..
Erkan Ören

Kendine Aşk_2004

Kendine Aşk:

Ben kendime mıhlıyım üstadım..
Ok gibi bir şey var içimde,saplı
Çıkartmak acı verir,çıkartmamak da
Gelişir tohumları,kök salar sevgime,
Şuurumundan ellerimi sallarım kalbime,
Yoklarım kimin bu sevgi diye,ararım.
Bu pembe,mor,kırmızı renkler daima bana aittir,
Kendimi sevdiğimi anlarım,kendimde ürerim.

Yalpa yapar yollarda,dolgun dudaklı şahsım,
Emmek içgüdüseldir,gömmek ise tabiatta yok,
Yapışmışım benliğime vantuz gibi,çözülmez düğüme
Emerim kendimle kendimi,bittabii
Gömdüğüm gibi, kendimi kendime, gayr-i tabii
Yalpa yapar yollarda,iştah kokan dudaklarım.
Kendimi tanıtan sorulara “açım” ben,üstadım.
erkan
aralık 2004