Sıcak burnumdan akıyor. Oturdugum sandalyede kaynayan bir kazan var sanki.Saat gecenin 12 si olmuş, ben bir şortla odada pineklerken, sıcağın dayanılmaz acısına tüm gücümle katlanmaya çalışıyorum.Sokakta bir sessizlik hakim, herkes inine çekilmiş. Dışarda dalgalanmak için can çırpan, ya kuruyalım ya da sulanalım diyen bir yaprak sürüsü var. işkence gördüklerini fısıldıyorlar kulağıma. Tesbih ağacının bu zavallı yaprakları sıcaktan ve egsoz dumanından harap olmuş, şükretmelisin haline diyorlar.
Sonra kendi vücuduma odaklanıyorum tekrar.Nem vücudumdan, damarlarımdan, derimden, kanatlarımdan, tüylerimden, yeni biten otlarımdan, asfalta pişen plastik ayakkabı tabanlarıma kadar envai bölgemden buharlaşıyor. Ter damlaları alnımın ilk çıkıntısından süzülüp birinci kalın çizgisine doğru hızla akıyor; bu çizgide biriktikçe ikinci çıkıntıyı tırmanıp kaşlarıma doğru hızlı damlalar halinde akıyor. Çok terlediğinizde bazen kaşınızın bile bu teri zaptedemeyip gözünüze aktığını sızlanarak farkedersiniz. Benim ter damlalarım da birazdan böyle olacak gibi. Elimin tersiyle veya bir mendille silmem gerekir ama dediğim gibi sadece şortum var. kolumdaki az miktardaki kıl da nemden terlemiş; nokta nokta su buharcıkları oluşmuş.Sonra sıcağını defalarca yıkadığım halde dindiremediğim ayaklarım.Kavrulmuş ayaklarım. Zavallı ayaklarım. Tüm gün bir deri ayakkabının içinde can çekiştikleri için acılarının dinmesi biraz zaman alıcı. Belki aralıksız bir iki saat soğuk suyun içinde tutmalıyım ki çığırtıları biraz dinsin.bu şehirde sıcak yok belki de. Evet sıcak yok. Bu şehirlinin savaştığı asıl konu havadaki nem miktarı. nem o derece yüksek ki, soğuk bir bardak suyun masa da 10 saniyede buharlaşmış su bıraktığına şahit oluyorsunuz. Şekerli bir uyku, naneli bir ferahlık, efil efil bir serinlik hayal edemiyorsunuz çünkü düşünme yetiniz bile buharlaşmaya başlıyor. Eğer aşırı bir hareketsizlik halinde iseniz klimalı odalarda veya vantilatörün başında uyuşuk bir in hayvanı gibi akşamı edebilirsiniz. Hareketli bir metabolizmanız varsa benim gibi günün her saatinde amansız bir terleme buhranına yakalanabilirsiniz.Kendi çapınızda ufak çözümler de üretebilirsiniz, ayakları leğende tutmak, başınızı devamlı ıslatmak, iki saatte bir duş almak, klimanın altında en düşük seviyede uzanmak gibi, ama ne yaparsanız yapın sıcak sizi bir yerinizden vuracaktır. o sinsi bir sis tabakası gibi aniden yaşam alanınızın üstüne çökebilir, odadan veya leğenden ilk çıkışınızda başınızda bekleyen kalleş çakallar gibi uluyabilir veya sokak kapısını açar açmaz daha güne başlarken sert bir yumrukla sizi sersemletebilir. Ve bu tür anlarda yani örneğin sıcak bir serinlik yüzünüze vurduğunda, hüzünlü bir tebessüm yaratır yüzünüzde.Kaderden, yani sıcaktan ve nemden kaçınamayışınızın acı tebessümü.
Dudaklarınızda bu postmodern doğal afetin yapışkan yara izi,
ensenizden türeyen küçük ter böcekleri boynunuzdan kürek kemiklerinize ve göğsünüze doğru pıtır pıtır yürürken
varoluşun ve yaşamın anlamını sorgulamak ne saçmadır.
tek derdiniz biraz uyuyabilmek ve dinlenebilmektir. Ellerinizle bir kaç böcek öldürmek ve kafanızdan durmadan akan bir yarayı kapatmak gibi bir savaş halindeyken yeşilliğin içindekileri, bu şehre tatil yapmaya gelenleri, fasoyu fisoyu dert etmeden doğayla bütünleşmek gerekir galiba.
ve gözleriniz yavaş yavaş kapanırken bir türkü dilinizdedir.
doğa olup akmaya, ,
su olup içimde erimeye çalışıyorum
Suyun üstünde yüzen iki buz tanesini düşünerek uyuyuyorum.