Saatlerce yazabileceğime eminim, sadece beni yazmaya iten
ciddi bir güdüm yok. Bana herhangi bir konu verin, üzerine yığınlarca saçma
sapan şey ileri sürebilirim. Tek sorunum neden aynı düşünceleri konuşurken de
dile getiremediğim. İçimde yaşanması gereken binlerce insanın birikmiş
tecrübesi ve bilgisi var. Farklı taraflarımdan farklı karakterler fışkırıyor ve
bu bana zevk veriyor.Ama iş konuşmaya veya yaşamaya gelince vasatlaşıyorum,
fıslıyorum. Dilim değil, kelimelerim değil, düşündüklerim değil, pısırıklığım
ön plana çıkıyor konuşurken.Konuşurken ve yazarken farklı hayatlar yaşıyor
oluşum ön plana çıkıyor. Düşünceler birbirine giriyor, toplayıp düzeltip
organze (gülüstan-yalan dünya) edinceye değin konuşma süresi doluyor. İçimdeki
hırsızlara, orospulara, din adamlarına, devlet adamlarına, punk ergenlere,
tiyatroculara, ihtiyarlamış korkak embesillere, yalancılara, idealist
takılanlara, edebiyatçıya, standupçıya, ameleye, mankafaya, sinsiye vs. falana
filana pek fırsat kalmıyor; kendim oluyor muyum acabayı düşünmeye başlıyorum.
Yine de minareyi çalmak için kılıfım hazır: temel amacımın
anlaşılmak olduğunu, insanların arasında sanıldığı kadar büyük bir fark
olmadığını, çoğumuzun hep aynı şekilde düşündüğünü ispatlamaya çalıştığımı söylesem
de; galiba temel amacım ben varım, burdayım diyebilmek. bunu her yazı yazan
bilir aslında. Küçük bir çocuğun tuttuğu günlük bile içinde gizli bir amaç
taşır: Bunları birileri bir gün okuyacaklar. Günlük okunacak, beğenilecek ve
takdir edilecektir. Takdir edilmekten hoşlanmadığını söyleyen binlerce yavşamış
suratlı ihtiyarın bilmediği konu şu: bunu söylemekten çekiniyoruz. Yavşamış iki
yüzlülere sesleniyorum, insan oğlunun kafası hep aynı mekanizmalarla çalışır,
kendini rahat bırak. Köy gotune rahvan gitsin.
Bir de yazınca hissedilen o hırtlak, perçemli, süspe,papaya,
dimdik, kekremsi mutluluk. Gıcır gıcır bir bardak parlaklığı mutluluğu,
üzerinden koca bir çimento çuvalını indirmek gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder