aslında bu maili böyle yazmayacaktım.İçmden şöyle bağırarak bi Ananı demek geçti.Bi hıncı savmak istiyorum sAdece içimden.eski Atilla ilhan notlarımı yanıtlayacam.Siz sevgili hayaletler.belki beni dinleyen belki anlayan birileri vardır.Belki de kimse beni ben kladar anlayamayacak ama yine de eğer cok iyi bi mesajınız varsa bunu boşluğa bağırmaya da değer.
di mi...neyse ben sizi Atilla İlhan la başbaşa bırakayım.,keyifli okumalar:
Dalga dalga hayaller içinde büyüyen çocuk,
Evdeki sessiz neşe
Sokaklara gebe hislerimin bu dolmuş,boşanmışlığı
Gerçeğe aykırılığın bile bir tadı var
Hayatının yanağında bir gamze gibi
Göze batıyor,güzelliğin
İştahlı bir kurt çenesi kadar hareketliyiz bu gece
Kaşların gibi aksesuar güzelliğine batmışsın
Islanmışsın
Biz,
Doğurmaya mecburuz,yağsız yaşanmıyor bu hayat
Kılçık gibi boğazdayız
Düşünmeden yaşamaktan tiksinen
Bizdik,!
Çömelmiş ideallerimizi altın sarısına batırmamak
İsterdik,,
Fakat sana baktıkça, boğaz tellerim acıyor,,
Yaşamak işveli, cilveli, derinliksiz
Anlamsızlığa gömülmeden,
Hedef oltasına takılmadan
Mutlu olabilmek
Her şeyden,
Bir karınca gibi,bir çiçek yaprağı gibi anlamlı ve sakin
Noktalı boşlukları doldurmadan anlayabilmek,
Özgürlük budur
Sanki.
Bu arada Atilla İlhan a ait değildi bu şiir.Makedon şair Dimutriu Bruno.
yok yok oda değil.benim.şair.damıtık aptalı yani.
Translate
Pazartesi, Aralık 11, 2006
Cuma, Ekim 27, 2006
CEMİL MERİÇ konuşursa..
İnsaı cemiyet yaratır.Hangi cemiyet?İnsan cemiyetle tam bir uyum halinde oldugu zaman tarihi yoktur;doğar yaşar ölür.Tarihi yaratan,fertle kalabalık qarasındaki anlaşmazlık..Fert cemiyetle kaynaştığı zaman tarihi yoktur...
Her büyük adam,kucağında yaşadığı cemiyetin üvey evladıdır.Zira o,tyarınki veya dünkü veya ötelerdki bir cemiyetin çocuğu,kendi cemiyetinin değil..Kaderimizi çizen cemiye;fakat ona ırzımızı teslim ettiğimiz anda erimişizdir,denizdeki eherhangi bir dalgayız.
-Aydın olmak için önce insan olmak lazım.İnsan mukaddes olandır.İnsan hırlaşmaz.Konuşur.maruz kalmaz,seçer.Aydın kendi kafasıyla düşünen,kendi gönlüyle hisseden kişi.Aydını yapan: uyanık şuur.tetikte bir dikkat ve hakikatin bütünnü kucaklamaya çalışan bir tecessüs.(kırkı ambar)
-Düşünmek,insan üzerinde düşünmk,mutlak yasak bölgelerden bir kaçına dalıp çıkmakla olur.Zaten demokrasi ve liberalizm yasak bölgeleri kaldırmak mansına gelir.(jurnal)
-Düşünceye cazip ve parlak bir biçim vermek küçültür düşünceyi.Büyük yazar içinden gelen sesi olduğu gibi haykırandır.kelimeleri kullanırken avamın hoşuna gidip gitmeyeceğini düşünmez.Derin bir düşünceyi kavramak,o düşünceyi kavradığüımız anda derin bir düşünceye sahip olmaktır.
-Bizi bir dedikodunun teferruatına zincirleyen alaka, serseri bir alaka; can çekişen bir toplumun acılarına ortak eden bir alaka,insanca.
-Büyük zekalar kitabidir.
-Büyük insanla sokaktaki insan ayrı kanunlara tai.Daha dogrusu büyük adam için kanun yoktur.o bir gayenin emrindedir.İnsanlığın hayrı için kalabalığüın suç saydıgı er hangi bir hareketi işleyebilir...Büyük adam tabiat kuvvetleri gibi tahripkardır.ve tahripkar olmak zorundadır.Daha aydınlık bir gelecek için bugünü yıkmakta tereddüt etmez.İdealin konuştuğu yerde vicdan konuşmaz.Sokaktaki insanın tek vazifesi vardır: neslini devam ettirmek.Tabiatı icabı muhafazakardır,itaatkardır,hürmetkardır.Ayırıcı vasfı törelere uymaktır,bundan gocunmaz.Yığın büyük adama kanunu çiğnemek hakkını tanımaz.suçlunun kellesini keser.ama bir nesil sonra aynı kalabalık kellesini kesitği adamı azizleştirir.Yığın hale hükmeder,büyük adam istikbale.
-Psikanazliz, karlı bir mit.Kilisesi rahipleri,ayinleri var.Şuuraltı her istediğini kolayca elde eden mutlu azınlığın imtiyazı.Yığının bu gibi inceliklerden haberi yok.
-TECRÜBE HAREM AĞALARININ SİLAHI.büyüklerin koltuk değneğine ihtiyacı var mı?isa tecrübesiz.Saint-just tecrübesiz oldugu için ulu.TECRÜBE BAYAĞILIĞA ALIŞMAK VE BAYAĞILAŞMAK.
-Tecessüsmüz yeni fetihlere kanatlanırken, gündeliğe,bayağıya,alışılmışa takılıp kalan bir dikkat ne kadar zavalla.
Her büyük adam,kucağında yaşadığı cemiyetin üvey evladıdır.Zira o,tyarınki veya dünkü veya ötelerdki bir cemiyetin çocuğu,kendi cemiyetinin değil..Kaderimizi çizen cemiye;fakat ona ırzımızı teslim ettiğimiz anda erimişizdir,denizdeki eherhangi bir dalgayız.
-Aydın olmak için önce insan olmak lazım.İnsan mukaddes olandır.İnsan hırlaşmaz.Konuşur.maruz kalmaz,seçer.Aydın kendi kafasıyla düşünen,kendi gönlüyle hisseden kişi.Aydını yapan: uyanık şuur.tetikte bir dikkat ve hakikatin bütünnü kucaklamaya çalışan bir tecessüs.(kırkı ambar)
-Düşünmek,insan üzerinde düşünmk,mutlak yasak bölgelerden bir kaçına dalıp çıkmakla olur.Zaten demokrasi ve liberalizm yasak bölgeleri kaldırmak mansına gelir.(jurnal)
-Düşünceye cazip ve parlak bir biçim vermek küçültür düşünceyi.Büyük yazar içinden gelen sesi olduğu gibi haykırandır.kelimeleri kullanırken avamın hoşuna gidip gitmeyeceğini düşünmez.Derin bir düşünceyi kavramak,o düşünceyi kavradığüımız anda derin bir düşünceye sahip olmaktır.
-Bizi bir dedikodunun teferruatına zincirleyen alaka, serseri bir alaka; can çekişen bir toplumun acılarına ortak eden bir alaka,insanca.
-Büyük zekalar kitabidir.
-Büyük insanla sokaktaki insan ayrı kanunlara tai.Daha dogrusu büyük adam için kanun yoktur.o bir gayenin emrindedir.İnsanlığın hayrı için kalabalığüın suç saydıgı er hangi bir hareketi işleyebilir...Büyük adam tabiat kuvvetleri gibi tahripkardır.ve tahripkar olmak zorundadır.Daha aydınlık bir gelecek için bugünü yıkmakta tereddüt etmez.İdealin konuştuğu yerde vicdan konuşmaz.Sokaktaki insanın tek vazifesi vardır: neslini devam ettirmek.Tabiatı icabı muhafazakardır,itaatkardır,hürmetkardır.Ayırıcı vasfı törelere uymaktır,bundan gocunmaz.Yığın büyük adama kanunu çiğnemek hakkını tanımaz.suçlunun kellesini keser.ama bir nesil sonra aynı kalabalık kellesini kesitği adamı azizleştirir.Yığın hale hükmeder,büyük adam istikbale.
-Psikanazliz, karlı bir mit.Kilisesi rahipleri,ayinleri var.Şuuraltı her istediğini kolayca elde eden mutlu azınlığın imtiyazı.Yığının bu gibi inceliklerden haberi yok.
-TECRÜBE HAREM AĞALARININ SİLAHI.büyüklerin koltuk değneğine ihtiyacı var mı?isa tecrübesiz.Saint-just tecrübesiz oldugu için ulu.TECRÜBE BAYAĞILIĞA ALIŞMAK VE BAYAĞILAŞMAK.
-Tecessüsmüz yeni fetihlere kanatlanırken, gündeliğe,bayağıya,alışılmışa takılıp kalan bir dikkat ne kadar zavalla.
bi aralık sonbahar..
Ağaçları otobüslerden seyretmek daha başkadır,
Dümdüz toprak anada,bir dekor gibi
Süratle geçer gözümüzün önünden ağaçlar,
Pencerede bir yalnızlık vardır,
Sizinle paylaşmak istemektedir,
Siz buğulanmış bir şeffaflıksınızdır o anda,
Burnunuz akar, çamur ile yağmur olmak istersiniz,
Soğuk size şimdilik bir cam kadar uzaktır.
Ama anılar hiç silinmez,hep bekler doğru anın gelmesini.
....
Durmadan ilerledi bu ayaklar,
Çamura bastı,kaldırıma bastı,en lüks halıya bastı
Tek bir kelebeğe basmadı,
Tek kana basmadı,
Tek bu hoş duyguya basmadı.
Yırtabilirsin bu cümleyi,,
Arkadan izledi hayatı,soğuk içimde bir direnç olmuş
Film ve sevgilim,
Kucağımda sümüklü bir çocuk olmalıydı bu manzara,
Şimdi titrek adımlar, anamdan kalma bir ah-ü efgan,
Ziynetlerle döşeli bir saray bu topraklı yol.
Sefaletimle baş başa kalmak,
Andımı yeniden okumak,
Anama sarılıp sarılıp ağlamak istiyorum.
Erkan Ören 09.2006/antalya
Dümdüz toprak anada,bir dekor gibi
Süratle geçer gözümüzün önünden ağaçlar,
Pencerede bir yalnızlık vardır,
Sizinle paylaşmak istemektedir,
Siz buğulanmış bir şeffaflıksınızdır o anda,
Burnunuz akar, çamur ile yağmur olmak istersiniz,
Soğuk size şimdilik bir cam kadar uzaktır.
Ama anılar hiç silinmez,hep bekler doğru anın gelmesini.
....
Durmadan ilerledi bu ayaklar,
Çamura bastı,kaldırıma bastı,en lüks halıya bastı
Tek bir kelebeğe basmadı,
Tek kana basmadı,
Tek bu hoş duyguya basmadı.
Yırtabilirsin bu cümleyi,,
Arkadan izledi hayatı,soğuk içimde bir direnç olmuş
Film ve sevgilim,
Kucağımda sümüklü bir çocuk olmalıydı bu manzara,
Şimdi titrek adımlar, anamdan kalma bir ah-ü efgan,
Ziynetlerle döşeli bir saray bu topraklı yol.
Sefaletimle baş başa kalmak,
Andımı yeniden okumak,
Anama sarılıp sarılıp ağlamak istiyorum.
Erkan Ören 09.2006/antalya
BEN VE ÇOCUĞUM
BEN VE ÇOCUĞUM
Dalga dalga hayaller içinde büyüyen çocuk,
Evdeki sessiz neşe
Sokaklara gebe hislerimin bu dolmuş boşanmışlığı
Gerçeğe aykırılığın bile bir tadı var
Hayatının yanağında bir gamze gibi
Göze batıyor,güzelliğin
İştahlı bir kurt çenesi kadar hareketliyiz bu gece
Kaşların gibi aksesuar güzelliğine batmışsın
Islanmışsın
Biz,
Doğurmaya mecburuz,yağsız yaşanmıyor bu hayat
Kılçık gibi boğazdayız
Düşünmeden yaşamaktan tiksinen
Bizdik,!
Çömelmiş ideallerimizi altın sarısına batırmamak
İsterdik,,
Fakat sana baktıkça, boğaz tellerim acıyor,,
Yaşamak işveli, cilveli, derinliksiz
Anlamsızlığa gömülmeden,
Hedef oltasına takılmadan
Mutlu olabilmek
Her şeyden,
Bir karınca gibi,bir çiçek yaprağı gibi anlamlı ve sakin
Noktalı boşlukları doldurmadan anlayabilmek,
Özgürlük budur çocuğum...
erkan ören / 09,2006
Dalga dalga hayaller içinde büyüyen çocuk,
Evdeki sessiz neşe
Sokaklara gebe hislerimin bu dolmuş boşanmışlığı
Gerçeğe aykırılığın bile bir tadı var
Hayatının yanağında bir gamze gibi
Göze batıyor,güzelliğin
İştahlı bir kurt çenesi kadar hareketliyiz bu gece
Kaşların gibi aksesuar güzelliğine batmışsın
Islanmışsın
Biz,
Doğurmaya mecburuz,yağsız yaşanmıyor bu hayat
Kılçık gibi boğazdayız
Düşünmeden yaşamaktan tiksinen
Bizdik,!
Çömelmiş ideallerimizi altın sarısına batırmamak
İsterdik,,
Fakat sana baktıkça, boğaz tellerim acıyor,,
Yaşamak işveli, cilveli, derinliksiz
Anlamsızlığa gömülmeden,
Hedef oltasına takılmadan
Mutlu olabilmek
Her şeyden,
Bir karınca gibi,bir çiçek yaprağı gibi anlamlı ve sakin
Noktalı boşlukları doldurmadan anlayabilmek,
Özgürlük budur çocuğum...
erkan ören / 09,2006
Cuma, Eylül 08, 2006
Ellerim titredi
Ellerimde bitmiş papatya tohumları vardı.Arkama döndüm.Gıcık bir koku burnumu ısırdı.Eğildiğim masa sanki büyümeye başlamıştı.Ne oluryorsun masa.
Cocukluguma döndüm.Taa kaderin kıçıma battığı seyirlerdeyim.Yarı korku ile karışık cesaret anlayamıyorum.Zihnim bulanmaya başladı.Acilen canlı bir et parçasına ihtiyaç duymuştum ama nasıl bunu iletecektim.Ellerim de bir atlas,ellerimde bir ahtapot,ellerimde vıcık vıcık bir deri katmanı vardı.Ne oluyordu.Kendime yavaş yavaş yabancılaşıyorum.Küflü ve yosunlu bir tekne demiri gibi içimde yanı başımda gözümün önünde arkamda,bacaklarıma dokunan tiksindirici bir yaratık,mide buklandırıcı
Şekiller ve davranışlar hızla gözümün önünden geçiyordu.Birisi vücuduma dokunmaya başlamıştı.Bilincimi yitirdiğimin farkına varmıştım.En son birileri kafama su döküyordu.Ne döküyorsun mübarek insan,bana içirdikleri bir bidon şarap mıydı?Kafamda ucusan kelimelr, "durun" "yapmayın" "bırak beni" "piçler" "sistemin ağzına sıcayım"
Kendimde değilim,ağlamak istiyorum.Ölüme yaklaşıyorum.Ama ölüm acısını benden hor çıkartmak istiyor.Hey dostum ben yaşamak istiyorum.Hayır sen bir delisin.Bu dünyada deliler yaşayamayacak.Sen de yaşayamayacaksın.
Kan olmuşum,köpük olmuşum,dalga olmuşum akdeniz olmuşum durduramamışlar.Solugu hasta hanede almışlar.Ne oluyoruz?Ben hasta oldugumu kabul etmedikce kimse beni hastaneye götüremez.hasta hanesine hiç koyamaz.Bizler istatistik adamları değiliz.hepimizin bir değeri var.Hepimiz kendimizdeki farklı özelliklerin ayırdımına varılmasını isteyen kendimizi hergün daha değerleştiren varlıklarız.Bizim insan olmamaız kendimizi değerli hissetmemizle başladı.Böyle bitecek.Ve vaveylelar arasında uyandıgımda ağlıyordum.
Tüm bilnçaltımı uyurken altıma sızdırmıştım.Sanki şimdi beynim tamamen boşalmış gibiydi.Acaba boşaldı mı..
Cocukluguma döndüm.Taa kaderin kıçıma battığı seyirlerdeyim.Yarı korku ile karışık cesaret anlayamıyorum.Zihnim bulanmaya başladı.Acilen canlı bir et parçasına ihtiyaç duymuştum ama nasıl bunu iletecektim.Ellerim de bir atlas,ellerimde bir ahtapot,ellerimde vıcık vıcık bir deri katmanı vardı.Ne oluyordu.Kendime yavaş yavaş yabancılaşıyorum.Küflü ve yosunlu bir tekne demiri gibi içimde yanı başımda gözümün önünde arkamda,bacaklarıma dokunan tiksindirici bir yaratık,mide buklandırıcı
Şekiller ve davranışlar hızla gözümün önünden geçiyordu.Birisi vücuduma dokunmaya başlamıştı.Bilincimi yitirdiğimin farkına varmıştım.En son birileri kafama su döküyordu.Ne döküyorsun mübarek insan,bana içirdikleri bir bidon şarap mıydı?Kafamda ucusan kelimelr, "durun" "yapmayın" "bırak beni" "piçler" "sistemin ağzına sıcayım"
Kendimde değilim,ağlamak istiyorum.Ölüme yaklaşıyorum.Ama ölüm acısını benden hor çıkartmak istiyor.Hey dostum ben yaşamak istiyorum.Hayır sen bir delisin.Bu dünyada deliler yaşayamayacak.Sen de yaşayamayacaksın.
Kan olmuşum,köpük olmuşum,dalga olmuşum akdeniz olmuşum durduramamışlar.Solugu hasta hanede almışlar.Ne oluyoruz?Ben hasta oldugumu kabul etmedikce kimse beni hastaneye götüremez.hasta hanesine hiç koyamaz.Bizler istatistik adamları değiliz.hepimizin bir değeri var.Hepimiz kendimizdeki farklı özelliklerin ayırdımına varılmasını isteyen kendimizi hergün daha değerleştiren varlıklarız.Bizim insan olmamaız kendimizi değerli hissetmemizle başladı.Böyle bitecek.Ve vaveylelar arasında uyandıgımda ağlıyordum.
Tüm bilnçaltımı uyurken altıma sızdırmıştım.Sanki şimdi beynim tamamen boşalmış gibiydi.Acaba boşaldı mı..
Pazar, Ağustos 27, 2006
Pembe Gül İdim Soldum..
Pembe Gül İdim Soldum,Akgüle İbret
Oldum...Karşı Karşı Dururken,Yüzüne Hasret Kaldım..Al Beni Kıyamam Seni..
Ve yıldızlarla süslenmiş gökyüzüne bakarken boynumu yalayan meltemin serinliğinde kollarımı açarak düşünüyorum.Daha neyi sorgulamam gerekiyor.Kozmoloji mi okumalıyım,astronomi mi,zooloji mi,biyoloji mi?Neyi sorguladım da neler kaldı sorgulamam gerekn?Yaşadığım evrenini binde kacını algılayabildim de kalanlarını düşünüyorum.Hayranlıkla temaşa etmekten başka ne yapıyorum?
Şu güzel müziğin ruhuma verdiği bu tadı bu gece yarısından başka bir daha ne zaman tadabileceğim.Ölmek için en güzel zaman dilimi şu an olmalı.Özgürlük ve hakimiyet hislerini bu kadar korunaklı başka ne zaman yaşayabilirim.Yaşlı bir ağacın sert kabugu gibi kırış kırış bir kalkanın içindeymişim hissi.
Evet,Gitarın tellerine dokunan insan eti.Peki bir kaç telde titreşen bu ses,dalga dalga tahtanın içinde yuvarlanıp bir takım dijital aletlerden geçerek bu kadar tatlı bir ahengi nasıl yakalayabiliyor.Kulagımı uyuşturan bu mekanize kuvvet,ıtır ıtır..Zamanın donmasını istediğim an.
Altımda koca bir şehir,beni izliyor.Kollarını açmış bu delikanlının göğsüne 10 mermi sıksan ölür mü şimdi?Hayır ölmez.Bombalarla parçalasan damarlarımı,uçaklarla atsan mermilerini,bu mayhoş tadı damağımdan alabilir misin.Bu yarı mavi,yari siyah gecenin ucunda beni yıldızlara ve evrene bağlayan,evren olmak gibi,hakimiyet alanımda kimsecikler zarar veremez bana.Verse de işe yaramaz.
Pehhhh... :)))
Oldum...Karşı Karşı Dururken,Yüzüne Hasret Kaldım..Al Beni Kıyamam Seni..
Ve yıldızlarla süslenmiş gökyüzüne bakarken boynumu yalayan meltemin serinliğinde kollarımı açarak düşünüyorum.Daha neyi sorgulamam gerekiyor.Kozmoloji mi okumalıyım,astronomi mi,zooloji mi,biyoloji mi?Neyi sorguladım da neler kaldı sorgulamam gerekn?Yaşadığım evrenini binde kacını algılayabildim de kalanlarını düşünüyorum.Hayranlıkla temaşa etmekten başka ne yapıyorum?
Şu güzel müziğin ruhuma verdiği bu tadı bu gece yarısından başka bir daha ne zaman tadabileceğim.Ölmek için en güzel zaman dilimi şu an olmalı.Özgürlük ve hakimiyet hislerini bu kadar korunaklı başka ne zaman yaşayabilirim.Yaşlı bir ağacın sert kabugu gibi kırış kırış bir kalkanın içindeymişim hissi.
Evet,Gitarın tellerine dokunan insan eti.Peki bir kaç telde titreşen bu ses,dalga dalga tahtanın içinde yuvarlanıp bir takım dijital aletlerden geçerek bu kadar tatlı bir ahengi nasıl yakalayabiliyor.Kulagımı uyuşturan bu mekanize kuvvet,ıtır ıtır..Zamanın donmasını istediğim an.
Altımda koca bir şehir,beni izliyor.Kollarını açmış bu delikanlının göğsüne 10 mermi sıksan ölür mü şimdi?Hayır ölmez.Bombalarla parçalasan damarlarımı,uçaklarla atsan mermilerini,bu mayhoş tadı damağımdan alabilir misin.Bu yarı mavi,yari siyah gecenin ucunda beni yıldızlara ve evrene bağlayan,evren olmak gibi,hakimiyet alanımda kimsecikler zarar veremez bana.Verse de işe yaramaz.
Pehhhh... :)))
Çarşamba, Temmuz 26, 2006
karmaşa+foto

Karmaşanın Zevki:
Akar zincirler zihne
Makas çakar yarıklarımı
Dilimde zehir gibi tatlı
Aklımda bahar,göğsümde kainat,
Kalbe çıkar cinlerim.
Sen!Halıda menevileşen şey!
Yerçekimini sok göz çekimime,
Duvarları yardığım şu an.
Künkler uçuşur kanallarımda.
Yaşasın karmaşanın zevki!
Ve yastık gibi güvenli toplum
Uzaktan gelen tarihine gömerim seni,
İsyan,isyan,isyan,zıplayan
Apartman binalarında saklanan
Bir kitabı kaşının ortasından vuran
Fırla uzaya!
Nöronlarımın düşlediğine
Kurtul içimden!
Kurtul kafeslerimden
Ve durul gül bahçelerinin kırmızısında,
Tahriş olmuş bir boğazla bağır,
“Bırak beni insan,bırak beni insan!”
Ben ki toplum,senden,benden,bizden,
Ve pislikten bir oluşum.
Pazar, Temmuz 23, 2006
Antalya ve Hüzün
Hüzünlenmek ve düşünmek üzerine bir şeyler çıksın beynimden.komut veriyorum.cevap vermiyor.off be kafam ne kadar dolu.kendime sanki uzaklaşmışım gibi.çekici şehrin getto mahallerinde kardeşlerimiz nasıl kendilerini soyutlayıp mutlu bir yaşam sürmeyi becerebiliyorlarsa, camiden çıkmayan bir yaşlı amcam kendini nasıl soyutlayabiliyorsa,bizim de bu şehrin yaşamından kendimizi biraz soyutlayabilmemiz gerekiyor.Önüne gelen her soluk nefesi içine çeken dev bir canavar gibi,yağlı terli zavallı işçilerinin her an çevirdiği kocaman bir makine gibi acımasız,anlayışsız ve kaba bir tarafı var bu tür şehirlerin.İnsanların eğlenir görünürken dahi hüzünlü bir bakışları vardır.Bir kedinin gözleri gibi cansızdır ya da cansızlaşmıştır, daha da doğrusu cansızlaştırılmıştır.Rengarenk kürkler,çıplaklık özgürlüğü,şarlatan bir düşüncesizlik anlayışı ve anlayışlarının toplamından oluşan sahte bir çocuk balonu gibi her an gökyüzünün derinliklerine kaçabilme özgürlüğünü barındırır içinde.
Halbuki bakarsın kendine en az benzeyen görünümlerin altında dahi ana şefkatinden,Türk geleneklerinden bir parça vardır.Yırtılma ile kopma arasında bir yerde incecik bir bağ üzerinde insanlar kendilerini televizyonun ve renkli yaşamın gözalıcılığının içine bırakmışlardır.
Ve sanırım benim gibi şehir sosyolojisi üzerine pek bir şey bilmeyenlerin bile tahmin edebilecekleri gibi,bir şehirde oluşan sosyal katmanların kaynaşması veya ayrıklaşması için nasıl uzun yıllar gerekiyorsa,bir fert için benim de bu şehre eklemlenmem için uzun yıllar gerekiyor.
Halbuki bakarsın kendine en az benzeyen görünümlerin altında dahi ana şefkatinden,Türk geleneklerinden bir parça vardır.Yırtılma ile kopma arasında bir yerde incecik bir bağ üzerinde insanlar kendilerini televizyonun ve renkli yaşamın gözalıcılığının içine bırakmışlardır.
Ve sanırım benim gibi şehir sosyolojisi üzerine pek bir şey bilmeyenlerin bile tahmin edebilecekleri gibi,bir şehirde oluşan sosyal katmanların kaynaşması veya ayrıklaşması için nasıl uzun yıllar gerekiyorsa,bir fert için benim de bu şehre eklemlenmem için uzun yıllar gerekiyor.
Salı, Temmuz 11, 2006
ilk izlenimler..antalya
Antalya,sıcağın ve güneşin insanı kavrum kavrum kavurduğu memleket.Antalya, yerlisi yabancısı turisti beyazı siyahı kızılı sarısının birbirine girdiği karıştığı harmanlandığı memleket.antalya güzel şehir,kocaman sahil,binlerce araba ,yüzbinlerce insan,binlerce palmiye, binlerce kuş,yüzbinlerce gülen, eğlenen insan yüzü,binlerce para,binlerce eğlence,binlerce milyarlarca kafa,,hepsi sokaklarda içiçe..bu tabloyu içine sindirmiş yüzlerce antalya caddesi..binlerce esnaf,binlerce gezin gezin canı cıkmış yazlık terlik..binlerce neon ışığı ve onbinlerce ampul..sanki durmadan dönüyor.metropol olmuş nerdeyse..tatilciler,yerliler,esnaflar,almanlar,ruslar,slovaklar,bulgarlar,baliciler,şımarık gençler vs vs.vs.
Ve bizler bankamızın klimalı salonlarında işimizi ciddiyetle yapan fedakarlar ordusu.bu manzaranın içinde bizim halimiz fedakar babaların parkta eğlenen çocuklarını gözetmesi gibi ülkenin vatanın şehrin bu curcunasının hesaplarını tutan sorumluluk sahipleri.
Bizlere helal olsun.Bizi takdir etmelisiniz..bu tablonun içinde biraz eğreti dursakta,yine de mutlaka birilerinin iş yapması gerekiyor.
:)
Ve bizler bankamızın klimalı salonlarında işimizi ciddiyetle yapan fedakarlar ordusu.bu manzaranın içinde bizim halimiz fedakar babaların parkta eğlenen çocuklarını gözetmesi gibi ülkenin vatanın şehrin bu curcunasının hesaplarını tutan sorumluluk sahipleri.
Bizlere helal olsun.Bizi takdir etmelisiniz..bu tablonun içinde biraz eğreti dursakta,yine de mutlaka birilerinin iş yapması gerekiyor.
:)
Çarşamba, Haziran 28, 2006
Zihin-Oda
İnsan zihnini bir odaya benzetiyorum.odanızı yeterince havalandırmanız,arada bir tozunu dumanını almanız gerekir.Pencereleriniz açıp içeriye temiz hava dolmasını sağlamazsanız,odanızda zamanla sadece kendi nefesinizi koklar hale gelirsiniz.Kapınızı yeni yeni fikir ve tecrübelere ve kişilere açmazsanız,içeride bunalmaya başlarsınız.Bu yüzden yapacağınız tek şey var,bol bol okumak.Okumak okumak okumak.Odanızı açın.korkmadan misafir edin gelenleri.Kimseye zararı olmaz.Kimbilir belki hayat boyu arkadaşlık kuracağınız birileriyle karşılaşırsınız.
Cumartesi, Haziran 17, 2006
martılar
martılar mar tı lar mırıl mırıl hayvancıklardır.beyaz beyaz tüylerle dolu kanatları onların en sempatik organlarıdır.bu beyaz tüyleri bir an olsun siyaha boyasak kargadan cokfarkları kalmazdı.hele o kanatlarını öküz gibi böyle açmaları yokmu.hem kendilerine olan güvenlerini gösterirler.hem de istranbul semalarında resim çizenler için ufak bir dalga çizgisiyle güzel bir süsleme araçlarıdr.bak şöyle.... diyemiyorum..bi gün klavyede daha iyi bi araç icat edilerse -bu işlevi gören- onunla gösteririm.
martılardan niye korkuyorsun ki.onlar o beeyazlıklarıyla ister noel babaya benzet ister türbeden cıkmışta istanbul sokaklarında ne tür günahlar işleniyor diye geziye cıkmış bir dervişe bezet insanda hem böyle yarım bir umut sadagat güven gibi hisler uyandırır.
Ancak sana katıldıgım yerlerde var.mesela martı gerçekten çirkin bir surata sahiptir.Bu çirkinlik aşağı dogru kıvrılan gaga ucunda temerküz eder.adeta bi bebek çükü gibidir.hem de heykel gibi sert.anlamsızdır anlıyacağın.
aslında martılar bir açıdan da duygu yüklü yaratıklardır.oldukça kıskançtırlar.terkedilmeye dayanamzlar.anlamsız gibi gelen bakışlarının altında yatan ana etken yarı sizofren ruh halleridir.mütemadiyen aşk şarkıları dinlerler.bar ve lokanta önlerinde birikmelerini ana sebeidir bu.yani karmaşık ruh haletleri istanbulun bir şehir olarak karmaşıklığını dayansıtır desek abartmış olmamalıyız.özellikle aşk şarkılarında ve düş sokağının melodilerinde yer almalrının başka başka nedenleri vardır.murat yılmaz yıldırıma bu hain yaratıklar hger gün üç öğün balık varmektedirler.yan öylemi balık olur bunlar.ne bileyim adamı ta doyuran.en iyi,bogazın en fiyakalı balıklarını en taze istavritleri bizim düş sokağı yemektedir.ayreten kayahan,rammstein,placebo gbi sanatçılarla ilişkileri varmış.benden duymamış ol.çünkü bildiğini anlarlarsa konseyin kararlarına aykırılıktan yersin gagyı.ona göre.
Bİr de belki de bir hayır vardır yaptıklarında..ne bileyim belki de seni sevmiştir.belki senden hoşlanmıştır da başka birine bakmanı çekememiştir.belki bir kan davasında kardeşi yerine intikamını senden alıyordur.
kimblir belki dost canlısdırlar.....
martılardan niye korkuyorsun ki.onlar o beeyazlıklarıyla ister noel babaya benzet ister türbeden cıkmışta istanbul sokaklarında ne tür günahlar işleniyor diye geziye cıkmış bir dervişe bezet insanda hem böyle yarım bir umut sadagat güven gibi hisler uyandırır.
Ancak sana katıldıgım yerlerde var.mesela martı gerçekten çirkin bir surata sahiptir.Bu çirkinlik aşağı dogru kıvrılan gaga ucunda temerküz eder.adeta bi bebek çükü gibidir.hem de heykel gibi sert.anlamsızdır anlıyacağın.
aslında martılar bir açıdan da duygu yüklü yaratıklardır.oldukça kıskançtırlar.terkedilmeye dayanamzlar.anlamsız gibi gelen bakışlarının altında yatan ana etken yarı sizofren ruh halleridir.mütemadiyen aşk şarkıları dinlerler.bar ve lokanta önlerinde birikmelerini ana sebeidir bu.yani karmaşık ruh haletleri istanbulun bir şehir olarak karmaşıklığını dayansıtır desek abartmış olmamalıyız.özellikle aşk şarkılarında ve düş sokağının melodilerinde yer almalrının başka başka nedenleri vardır.murat yılmaz yıldırıma bu hain yaratıklar hger gün üç öğün balık varmektedirler.yan öylemi balık olur bunlar.ne bileyim adamı ta doyuran.en iyi,bogazın en fiyakalı balıklarını en taze istavritleri bizim düş sokağı yemektedir.ayreten kayahan,rammstein,placebo gbi sanatçılarla ilişkileri varmış.benden duymamış ol.çünkü bildiğini anlarlarsa konseyin kararlarına aykırılıktan yersin gagyı.ona göre.
Bİr de belki de bir hayır vardır yaptıklarında..ne bileyim belki de seni sevmiştir.belki senden hoşlanmıştır da başka birine bakmanı çekememiştir.belki bir kan davasında kardeşi yerine intikamını senden alıyordur.
kimblir belki dost canlısdırlar.....
Cuma, Haziran 16, 2006
Selamlar
Selamlar gönderiyorum afrikanın dağlarından
selamlrımı alın siz terlemeyen alınlarınıza koyun
öpüp okşayın onları
bilinki bu selamlar bir nefeste cıkmadı
bilinki bu nefesler ciğerimi yırtan bir yokoluş sancısının ürünüdür
Bilinki bu nefeslerde kan var,ciğer var,it var ,bok var,yağ var irin var
bilin ki bu nefesler EMEK kokar
zihnimi tartaklayan bir kamçı gibi
bedenimdeki bir kaç delikten daha fazlası
bir mendeburun gölgesi var bu nefeslerde
bu selamı ona göre alın
mahfazlayın arın sarmallayın
piyasadan fazlası ütopyadan fazlası
tarihin karaciğeridir bu zihinler
temizler temizler temizler
kardeşçe alıp öpüp koyun başınız üstünüze..
saygılar erkan
selamlrımı alın siz terlemeyen alınlarınıza koyun
öpüp okşayın onları
bilinki bu selamlar bir nefeste cıkmadı
bilinki bu nefesler ciğerimi yırtan bir yokoluş sancısının ürünüdür
Bilinki bu nefeslerde kan var,ciğer var,it var ,bok var,yağ var irin var
bilin ki bu nefesler EMEK kokar
zihnimi tartaklayan bir kamçı gibi
bedenimdeki bir kaç delikten daha fazlası
bir mendeburun gölgesi var bu nefeslerde
bu selamı ona göre alın
mahfazlayın arın sarmallayın
piyasadan fazlası ütopyadan fazlası
tarihin karaciğeridir bu zihinler
temizler temizler temizler
kardeşçe alıp öpüp koyun başınız üstünüze..
saygılar erkan
SUÇLULUK DUYGUSU
Evet suçluluk duygusu hakkında yazmak istiyorum.Suçluluk nedir?kısa tanım psikiyatri biliminde "çok değer verdiğin bir kişiye karşı hata yaptığında kendini değersizleştiren duygunun" adıdır.Yani kişi önce hata yapıyor ardından da yaptığı hata sebebiyle kendini giderek değersizleştiriyor.Dğersizleştiği bu durumun içinden kurtulmak için yapabileceği tek şey ise ya hatasını affettirmek ya da bu hatadan ders alarak yeni deneyimlerinde bir daha aynı hataya düşmemek.;Ancak hatanın boyutu büyüdükçe bu duygu kişiye daha büyük zarar verir hale gelecektir.
Düşünün suçluluk duygusu içindeki bir birey kendi içine çökmüş bir evin çatısı gibidir.Evin içindeki bireylerin kurtulabilmesi için tek çare o evden kurtulmaları ve yeni bir eve taşındıklarında daha sağlam bir çatı yapmalarıdır.Aslında suçluluk kavramı içinde mutlaka hatayı da barındırır.Hatanın veya yanlışlığın olmadığı bir yerde suçluluk olamaz,eğer güzel onere edici bir davranış varsa orada suçluluk değil mutluluk vardır.Arkadaşıma karşı güzel fedakerane bir iş yapmışsam bu kendimle gurur duymamı sağlar.Dini kökende de bu suçluluk duygusu ile gurur arasındaki zıtlığa sık sık atıflarda bulunuur ve hatta gurura kapılmamak için sürekli belirli bir suçluluk düzeyinde bulunmamız gerektiği zımmen vurgulanır.Dindeki suçluluk duygusunun faydacı yaklaşımı,kişiyi yaptığı hatalardan (günahlardan) sürekli uzak tutmak ve beyne hataların tekrar sokulmamasını sağlamaktır.Böylece gurur dediğimiz kendini gereğinden fazla sevmek törpülenmiş olur.oysa batının bilimi güzel işler yapmayı ve bu işler neticesinde kendimizle gurur duymamız gerektiğini sürekli vurgular.İnsan der ancak kendini gerçekleştirdiği takdirde mutlu olabilir ve yaptığı iyilikler karşısında gurur duyması gayet normaldir.Oysa din de yapılan iyilikleri ve suçlulukları boşaltabileceğimiz bir alan kendiliğinden yaratılmıştır.bu alan diğer alemde bir yerdedir.kişi iyilik yaptığı zaman bu iyilikleri üzerine alınmaz birey nötürleştirilmiştir.bu nötürleme bireyi yaptığı iyiliklerin de ilerde üzerine baskı yapmasını önlemesini sağlar.yapılan hatalarda diğer aleme gider böylece öznemiz yaptıgı hatadan da yaptıgı iyilikten de sorumsuzlaştırılmış olur.tabi bu sorumsuzlaşmanın boyu ebatı rengi tadı cinsi ayrı ayrı ele alınmıştır.yani sorumsuzlaşma özellikle dinimizde tamamen günahlardan sıyrılarak yeniden hata yapma özgürlüğüne kavuşmayı içermez.Tam aksine yapılan hata ile tıpkı yıkılan çatıdan sonra yeni bir evde daha sağlam bir çatı altında konaklama da olduğu gibi bir takım önlemler eşliğinde yeni yapılacak günahlara karşı temkinli davranmak gerektiğini içerir.
Oysa suçluluk duygusunu ifade etmek için başladığım yazıda başka konulara değinmek istemiştim.Özellikle kız erkek ilişkilerindeki suçluluk duyusunu irdelemek istiyorum.Neden suçluluk duyarız?Bir kişiyle ayrıldığımız zaman neden ayrılıktan sonra duyulan üzüntünün içinde bir miktar da mutlaka suçluluk vardır,?
Bu duygu nasıl yerleşir içimize?bileşkeleri nedir bu duygunun?üzüntü,kendini değersizleştirme,knedine güven duygusuna verdiği zarar,pişmanlık,hayaller,anılar?Bu boğucu kafesten nasıl kurtulabiliriz? Bu olumsuz duyguların harmanladığı tutum sergileyebilme yeteneksizliğimiz ile yaşamanın tanımı nedir?suçluluk duygusuna kapılamkta ki ana etkenlerimiz nedir?yaptığımız hata nedir?
Hata iki şeyi içnde barındırır 1 yanlış bir eylem 2 bu yanlış eylemin neticesinde karşı tarafta oluşmuş bir zarar.ancak hukuk dilindeki tanımıyla hata için kişinin kusurlu olmasına gerek yoktur.yani kişi kusurlu olmadan da hata işlemiş sayılır.Ama iki tür hatanın yaptırımları farklı farklıdır.dolayısıyla temel hata dedğimiz kişinin kendinden beklenen dikkat ve özeni göstermemesi kişiyi hemencecik hatalı yapar(saik hatası).kişi kendinden beklenen dikkat ve özeni göstermesine rağmen hata yaparsa bu sfer uygulanan yaptırımlar düşer(Temel hatası).yani daha düşük bir ceza uygulanır.Biz teknik terimlerin içinde kaybolmadan kendi zihnimizin gösterdiği yolda ilerlemeye devam edelim.
Dolayısıyla ilişkilerde bireylerden birisinin hatalı sayılabilmesi içn temel olarak kendinden beklenen dikkat ve özeni göstermeyerek karşı tarafa bir zarar vermesi gerekir.Kendimizden beklenen dikkat ve özen nedir?Bu dikkatli olma ve özen gösterme hangi sınırlar içerisinde geçerlidir.Nereye kadar dikkat etmeli nereye kadar özen göstermeliyiz?Sevgilimiz bizim için tinsel,zihinsel,davranışsal ve fiziksel pek çok ortak alanını birlikte kurduğumuz o alan içinde birlikte yaşadığımız kişidir.Örneğin, sadakat sevgi iyiniyet ve saygı bu alanın olmazsa olmaz kurallarıdır.
Devam edicem..........Erkan Ören
Düşünün suçluluk duygusu içindeki bir birey kendi içine çökmüş bir evin çatısı gibidir.Evin içindeki bireylerin kurtulabilmesi için tek çare o evden kurtulmaları ve yeni bir eve taşındıklarında daha sağlam bir çatı yapmalarıdır.Aslında suçluluk kavramı içinde mutlaka hatayı da barındırır.Hatanın veya yanlışlığın olmadığı bir yerde suçluluk olamaz,eğer güzel onere edici bir davranış varsa orada suçluluk değil mutluluk vardır.Arkadaşıma karşı güzel fedakerane bir iş yapmışsam bu kendimle gurur duymamı sağlar.Dini kökende de bu suçluluk duygusu ile gurur arasındaki zıtlığa sık sık atıflarda bulunuur ve hatta gurura kapılmamak için sürekli belirli bir suçluluk düzeyinde bulunmamız gerektiği zımmen vurgulanır.Dindeki suçluluk duygusunun faydacı yaklaşımı,kişiyi yaptığı hatalardan (günahlardan) sürekli uzak tutmak ve beyne hataların tekrar sokulmamasını sağlamaktır.Böylece gurur dediğimiz kendini gereğinden fazla sevmek törpülenmiş olur.oysa batının bilimi güzel işler yapmayı ve bu işler neticesinde kendimizle gurur duymamız gerektiğini sürekli vurgular.İnsan der ancak kendini gerçekleştirdiği takdirde mutlu olabilir ve yaptığı iyilikler karşısında gurur duyması gayet normaldir.Oysa din de yapılan iyilikleri ve suçlulukları boşaltabileceğimiz bir alan kendiliğinden yaratılmıştır.bu alan diğer alemde bir yerdedir.kişi iyilik yaptığı zaman bu iyilikleri üzerine alınmaz birey nötürleştirilmiştir.bu nötürleme bireyi yaptığı iyiliklerin de ilerde üzerine baskı yapmasını önlemesini sağlar.yapılan hatalarda diğer aleme gider böylece öznemiz yaptıgı hatadan da yaptıgı iyilikten de sorumsuzlaştırılmış olur.tabi bu sorumsuzlaşmanın boyu ebatı rengi tadı cinsi ayrı ayrı ele alınmıştır.yani sorumsuzlaşma özellikle dinimizde tamamen günahlardan sıyrılarak yeniden hata yapma özgürlüğüne kavuşmayı içermez.Tam aksine yapılan hata ile tıpkı yıkılan çatıdan sonra yeni bir evde daha sağlam bir çatı altında konaklama da olduğu gibi bir takım önlemler eşliğinde yeni yapılacak günahlara karşı temkinli davranmak gerektiğini içerir.
Oysa suçluluk duygusunu ifade etmek için başladığım yazıda başka konulara değinmek istemiştim.Özellikle kız erkek ilişkilerindeki suçluluk duyusunu irdelemek istiyorum.Neden suçluluk duyarız?Bir kişiyle ayrıldığımız zaman neden ayrılıktan sonra duyulan üzüntünün içinde bir miktar da mutlaka suçluluk vardır,?
Bu duygu nasıl yerleşir içimize?bileşkeleri nedir bu duygunun?üzüntü,kendini değersizleştirme,knedine güven duygusuna verdiği zarar,pişmanlık,hayaller,anılar?Bu boğucu kafesten nasıl kurtulabiliriz? Bu olumsuz duyguların harmanladığı tutum sergileyebilme yeteneksizliğimiz ile yaşamanın tanımı nedir?suçluluk duygusuna kapılamkta ki ana etkenlerimiz nedir?yaptığımız hata nedir?
Hata iki şeyi içnde barındırır 1 yanlış bir eylem 2 bu yanlış eylemin neticesinde karşı tarafta oluşmuş bir zarar.ancak hukuk dilindeki tanımıyla hata için kişinin kusurlu olmasına gerek yoktur.yani kişi kusurlu olmadan da hata işlemiş sayılır.Ama iki tür hatanın yaptırımları farklı farklıdır.dolayısıyla temel hata dedğimiz kişinin kendinden beklenen dikkat ve özeni göstermemesi kişiyi hemencecik hatalı yapar(saik hatası).kişi kendinden beklenen dikkat ve özeni göstermesine rağmen hata yaparsa bu sfer uygulanan yaptırımlar düşer(Temel hatası).yani daha düşük bir ceza uygulanır.Biz teknik terimlerin içinde kaybolmadan kendi zihnimizin gösterdiği yolda ilerlemeye devam edelim.
Dolayısıyla ilişkilerde bireylerden birisinin hatalı sayılabilmesi içn temel olarak kendinden beklenen dikkat ve özeni göstermeyerek karşı tarafa bir zarar vermesi gerekir.Kendimizden beklenen dikkat ve özen nedir?Bu dikkatli olma ve özen gösterme hangi sınırlar içerisinde geçerlidir.Nereye kadar dikkat etmeli nereye kadar özen göstermeliyiz?Sevgilimiz bizim için tinsel,zihinsel,davranışsal ve fiziksel pek çok ortak alanını birlikte kurduğumuz o alan içinde birlikte yaşadığımız kişidir.Örneğin, sadakat sevgi iyiniyet ve saygı bu alanın olmazsa olmaz kurallarıdır.
Devam edicem..........Erkan Ören
Pazartesi, Haziran 12, 2006
Yoldan geçen simalara bakıyorum.hepsini teker teker inceliyorum.Bir insana baktıgım zaman aklıma iki şey düşer:
1.O kişinin yüz hatları.hacim boy ten cilt gibi bir kişinin resmini çizmeye kalkıştıgınız zaman onu betimleyen ana özelliklerini ayırt etmeye çalışırım.Sakın yanlış anlaşılmasın bu bakışlar yargılayan bakışlar değildir.Tam aksine kapsamak için aklıomda daha iyi tutmak için bakarım.Bu kısımda çoğunlukla belirli bir bilinç düzeyine çıkmışlık yoktur.
2.O kişinin moralinin davranış özelliklerinin ve o anki psikolojisinin nasıl oldugunu düşünürüm.Hareketleri nasıldır,hızlı mı yavaş mı,bakışları nereye odaklanır.Gözümün içine içine mi bakar,yoksa gözleri kapılarımızı calıp kaçan cocuklar gibi mi?sevgi dolu mu,yılgın mı,yorgun mu,enerjik mi,cok bilmiş mi?nasıldır bu bakışlar.ne isterler.suyuma dokunmayan yılan bin yıl yaşasıncı mıdırlar,her şey benim içindir,benden başkası yoktur cu bakışlar mı.
Mesela internet kafede şu karşımdaki masada oturan adam nasıldır.Şyu anda ne düşünmektedir.Duruşu neyi ifade eder.Ciddi bir iş yapmanın çatıklığı var,işini adım adım sakin ama emin adımlarla bitirmeye çalışan çalışkan karıncalar gibi adam.Baş hafifçe öne eğilmiş kontrolü daha yakından sağlamaya çalışıyor.Oysa tam arkasındaki genç öylemi,kulağında müzik ağzında sakız,kollar yanda gülerek bakıyor bilgisayarın ekranına.
peki bunun ne faydası vardır bana?Aslında faydayla ilişkili değildir bu yaklaşımım,daha cok bir alışkanlığı ifade eder.Ama yine de faydalıdır bu durum.İki farklı davranış veya ruh haletine göre iki farklı davranış sergilemek gerekir.Mesela ilk incelediğimiz kişiye(karınca) bir şey sormak için "Özür dilerim,sizi işinizden edicem ama,bir şey sorabilir miyim" demek oşahsa yaptıgı işi dikkate aldığoımızı gösteren bir davranış olacaktır.Oysa diğer arkadaşımıza daha samim bir hitap şekliyle yaklaşabiliriz.
Öte yandan insanlar üzerinde bu şekilde düşünmenin bir diğer faydası da bilinşli olarak değişik kişilik özelliklerini zihnimizde sınıflandırabilmemiz olacaktır.
1.O kişinin yüz hatları.hacim boy ten cilt gibi bir kişinin resmini çizmeye kalkıştıgınız zaman onu betimleyen ana özelliklerini ayırt etmeye çalışırım.Sakın yanlış anlaşılmasın bu bakışlar yargılayan bakışlar değildir.Tam aksine kapsamak için aklıomda daha iyi tutmak için bakarım.Bu kısımda çoğunlukla belirli bir bilinç düzeyine çıkmışlık yoktur.
2.O kişinin moralinin davranış özelliklerinin ve o anki psikolojisinin nasıl oldugunu düşünürüm.Hareketleri nasıldır,hızlı mı yavaş mı,bakışları nereye odaklanır.Gözümün içine içine mi bakar,yoksa gözleri kapılarımızı calıp kaçan cocuklar gibi mi?sevgi dolu mu,yılgın mı,yorgun mu,enerjik mi,cok bilmiş mi?nasıldır bu bakışlar.ne isterler.suyuma dokunmayan yılan bin yıl yaşasıncı mıdırlar,her şey benim içindir,benden başkası yoktur cu bakışlar mı.
Mesela internet kafede şu karşımdaki masada oturan adam nasıldır.Şyu anda ne düşünmektedir.Duruşu neyi ifade eder.Ciddi bir iş yapmanın çatıklığı var,işini adım adım sakin ama emin adımlarla bitirmeye çalışan çalışkan karıncalar gibi adam.Baş hafifçe öne eğilmiş kontrolü daha yakından sağlamaya çalışıyor.Oysa tam arkasındaki genç öylemi,kulağında müzik ağzında sakız,kollar yanda gülerek bakıyor bilgisayarın ekranına.
peki bunun ne faydası vardır bana?Aslında faydayla ilişkili değildir bu yaklaşımım,daha cok bir alışkanlığı ifade eder.Ama yine de faydalıdır bu durum.İki farklı davranış veya ruh haletine göre iki farklı davranış sergilemek gerekir.Mesela ilk incelediğimiz kişiye(karınca) bir şey sormak için "Özür dilerim,sizi işinizden edicem ama,bir şey sorabilir miyim" demek oşahsa yaptıgı işi dikkate aldığoımızı gösteren bir davranış olacaktır.Oysa diğer arkadaşımıza daha samim bir hitap şekliyle yaklaşabiliriz.
Öte yandan insanlar üzerinde bu şekilde düşünmenin bir diğer faydası da bilinşli olarak değişik kişilik özelliklerini zihnimizde sınıflandırabilmemiz olacaktır.
Cumartesi, Haziran 10, 2006
Perşembe, Haziran 01, 2006
1 haziran-sıcak bi cafede
Liebe ........
Liebe.....
the polizei schlisst the möglichkeit nicht aus ..the 19 jahre alt madchen..
Falcodan bi şarkı jeanny..dinledikçe kendimden geçiyorum.şarkının her melodisi ruh gerdeğime hafif bir yel gibi süzüle süzüle giriyor.zihinimi açan bu müzik,sert bir alman sesiyle mayalanmış..Wir müssen weg hier,verstehst du nicht?du dich,ich nich,oder...jeanny..Ciğerlerime derin derin oksijen depolamak gibi bir şey bu.. Pembe odalardan teşennüt bir sarayda zihninide en kaygan en yumuşak ve en zengin hayallerle koşarken,şarkılar söylemek gibi..
sadece şarkı söyleyip sahip olamanın,kendini ve hayatı sevmenin neşvesi içinde ve zevk almanın tadına vararak koşmakkklk gibi..
soluksuz kalıncaya kadar..pembe koridorlarda,taltifler ve alkışlar arasında gibi..Sevmek gibi bu...
Liebe.....
the polizei schlisst the möglichkeit nicht aus ..the 19 jahre alt madchen..
Falcodan bi şarkı jeanny..dinledikçe kendimden geçiyorum.şarkının her melodisi ruh gerdeğime hafif bir yel gibi süzüle süzüle giriyor.zihinimi açan bu müzik,sert bir alman sesiyle mayalanmış..Wir müssen weg hier,verstehst du nicht?du dich,ich nich,oder...jeanny..Ciğerlerime derin derin oksijen depolamak gibi bir şey bu.. Pembe odalardan teşennüt bir sarayda zihninide en kaygan en yumuşak ve en zengin hayallerle koşarken,şarkılar söylemek gibi..
sadece şarkı söyleyip sahip olamanın,kendini ve hayatı sevmenin neşvesi içinde ve zevk almanın tadına vararak koşmakkklk gibi..
soluksuz kalıncaya kadar..pembe koridorlarda,taltifler ve alkışlar arasında gibi..Sevmek gibi bu...
Cumartesi, Mayıs 27, 2006
GÜNÜN SÖZÜ

YAZIYORUM SADECE..
AMA HAYATIN İÇİNDEN AMA HAYATN DIŞINDAN..
ONA DAHA DOKUNAMADAN UMUTLARIMIN OLABİLİRLİĞİNİ TARTMAYA BAŞLIYORUM.DİDİNİYORUM,TERLİYORUM,AMA YERE DÜŞMEKTEN BİR TÜRLÜ KENDİMİ KURTARAMIYORUM.
sİZ DE HEP YERE DÜŞEN SONRADA YARDIM İSTEYENLERDEN MİSİNİZ?
KİMSELERE PAYLAŞAMADIĞINIZ DERTLERİNİZ Mİ VAR?ŞEKLİNİZE Mİ KAFAYI TAKTINIZ,İNSANLARIN ACIMASIZLIĞINA MI?GÜÇLÜLERİ SEVİYORMUSUNUZ,SEVMİYOR MUSUNUZ?
HAYATIN ANLAMI ÜZERİNE O KADAR GÜZEL DÜŞÜNCELER VARKEN KENDİMİ HIRPALAMAMAK ELDE DEĞİL..
EVET!!PES ETMEK YOK.SEVMEK VAR.GÜLMEK VAR.CESARET VAR.ONUR VAR.EKSİKLİKLER YOK,KAYNAŞMA VE BUNDAN DOĞAN GÜCÜMÜZ VAR.
SAYGILARIMLA
ERKAN OREN
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)