Translate

Çarşamba, Haziran 27, 2012

Bandanalı Yaşlı ve Doberman..


Bandanalı Yaşlı ve Doberman..
(Takdim tehirlidir.Düzeltme kaydı yapacak hevesli bir umut aşılayıcı lazım)
Tokatlarmış gibi, azarlarmış gibi eziyordu asfaltı.Ekşimiş maya kokan ayaklarında 10 gündür değişmeyen çoraplar.Saatlerdir araba sürmekten bitkin düşmüştü. Öksüre öksüre parkeden 94 model Doğan’ın içinden büyük bir afrayla indi. Önce sol bacağını çıkardı.Sonra sanki diğer bacağı gibi olan gözlüklü bir kafa.Gözlüklerin insana ayrı bir karizma katıp katmadığı sorusunu cevapsız bırakan sert bir numara ile indi tenekeden.
Selamünaleyküm mustafa abilerin evinin yanındaki büfede her zaman soda içerdi..
Orta yaşlıdan biraz daha yaşlıydı,evet ama asla yaşlı sayılmazdı. Sarı, boyalı ve kıvırcık saçları yağlanmış bir bandana ile örtülmüştü, jilet gibi dümdüz ve keskin bir sırtı vardı.
Yol boyunca önümde seyretti. Orman Bölge Müdürlüğü’nden emekliliğine iki yıl kala yenice istifa etmiş bir kaçık için daha kaçık bir şey yapmıştı. Gelmiş sıcağı-kaynar-kazanın-içinde-yaşamak-olan bu memlekette marul ekmeye başlamıştı.
Yıllarca sadece soda içmeye geldiği bu sarı ışıklı viski vitrinlerinin önünde, bir tabureyi çekmiş, seracılıktan bahsediyordu kadınsılaşmış erkek sesiyle.
İbrahim, gülmeyi seven adam, öldürmeyi seven adam, içmeyi seven adam,karıyı kızı seven adam. Kolundaki dövmeyi kaşıdı.
-Ya Tahsin, sen de iyi iş tuttun burda.
-Evet abi, Allah a şükür.
-tahsin bizim Selami var ya. Kıbrıs tan asker arkadaşın, geçen gördüm. Kızını evlendiriyormuş. Değişmiş olm adam eski hoppalığından zerre eser kalmamış.Görsen tanıyamazsın.
-Nolmuş lan. Herkes değişti artık. Sen kendine bak.Sen böylemiydin.Dindar bi adamdın olm sen biraralar. Bizi namaz kılmaya çağırırdın.Sonra bir kızı sevdin. Bir gece beni aradın.Hatırla.Gecenin 1'inde.bira içmeye.
İbrahim o geceyi düşündü. Salya sümük kızı düşünüyordu.. bir ay boyunca odasına kapanmış, düş sokağı sakinlerini dinlemiş, bir gece telefon kulübesinden kızı aramaya gittiğinde,yine cevap alamayınca, ansızın bira içmeye karar vermişti.
-Kardeşim ne yıllardı be. Gözlerini kıstı. Arkadaşına genelde eski bir ortak anının ruhuna kattığı heyecanla mutlulukla bakmıştı.Tahsinin kırlaşmış saçlarına, kararmış yüzüne, alnındaki çizgilerden kurduğu dünya haritasına göz gezdirdi.
-İbrahim dedim kendi kendime. Adam olacak galiba.
-Lan olm, hala içimde vardır o kız. Bir daha görmek isterim.
-bırak İbrahim kızı mızı.Kadıncağız belki ölüm döşeğindedir.
-Yaa..hatırlatma bana yaşlandığımızı.Kabul edemiyorum.
-Ne bok yersen ye. Hep aynısın.Tahsin alaycılık serpilmiş birkaç damla anlayışla baktı İbrahim'in yüzüne.
Tahsin İbrahim'i dost canlısı bakışlarla süzüyor ve düşünüyordu: alt çenesini sallayarak -kehkehkeh- gülüşü; yıllarca eğitime harcadığı paralar; Odtü macerası. Odtüye amele kadrosundan girmişti ama girmişti nihayetinde şerefsiz. O arma herkeste var mı anasını s.kyim.. Sonra dikkatini topladı. Klimanın ayarını biraz kıstı.Saatine baktı. Göbeğiyle kasa arasındaki boşluktan telefonuyla uğraştı .
İçeriyi dinliyordum. İbrahim sarkmış yağlarına, enerjisiz kalmış kaslarına rağmen halen belli bir direnç ifade ediyordu benim için.Öyle hissettim.Tiksindim bi an buruşmuş etlerinden. Şu harley davidson cu züppelerinden oldum olası nefret ederim. Puştları karının olmadığı bir memlekete götüreceksin. Boktan kokarlar.
Artık eyleme geçmem gerekirdi. Dolapların arkasındaki izbe yerimden hızla zıpladım. İbrahim ellerine sarıldım. Ne olduğunu anlamadan kafayı ibrahime tekmeyi tahsinin yağla dolu leğeni andıran göbeğine salladım. Dükkanı hızla kapattım. Amacım arka kapıdan İbrahim zibidisini cıkarmak sonra da İbrahim amcamı hedefe ulaştırmaktı. İbrahim amca delidana gücü var. Yediği sert kafa yeterli gelmedi, uslanmamıştı. Boğazından tutup, cebimdeki bayıltıcı şırıngayı boğazından dercettim. Bu şırınganın ayarını iyi yapmazsan katil hemşire veya tıbbi cani olabilirsin. O da gelmişti başıma, staj yaptığım hastanede.Allah tan bir deste doktorla aynı yerdeydik.
Ön kapı içeriyi göstermeyen bir gölgelikle kapalı olduğu için kapatılınca, içeriye ışık bile zor giriyordu. İbrahim denen bu ibneyi adamına götürecektim.Başka bir görevim yoktu.O esnada kapı çaldı.
-İbrahim amca.İbrahim amca.
Hay s.kyim İbrahim amcanı dedim içimden.Kapıya yaklaşıp aralıktan baktım.Kadının yüzünü göremiyordum.Birbirimizin dibinde birbirimizi göremeyen iki kişiydik.Goguslere takıldı aklım. Yuvarlak kendinden emin iki meme gözlerini kadından önce bana dikmişti. Yuvarlak hatların içinde ne şeytanca fikirler vardı kimbilir. Ulan dedim içimden. Sizi var ya ben. Bu sefer kadının siüterinin yuvarlak memeler üzerinde bıraktıgı düz çizgilere takıldım. İki meme arasındaki mesafeyi ölçmek için bir terzi hassasiyetiyle her kadında yer alan bu yere paralel çizgiler hayatımın düzensizliğini yüzüme vurdu sanki.
Hava bir anda ısındı. Bu Odtü nişanlı kıvırcık kırlaşmış denyoyu götürmek için soğuk kanlı olmam gerektiğini biliyorum. Ama gereken soğukkanlılığı giderek ısınmaya başlayan hava soğuruyor mu nedir. Ensemden başlayan bir ısı kafamda tütmeye başladı. Hızlı davranmam gerek.
-Heyy...baba..
Dülülülü..Aha telefonu çalıyor. Koştum.Telefonu meşgule attım. Kadın pervazın aralığından içeriye bakmaya çalışıyor.
Sıcak sıcak. Kadın, memeler, görev, yaşlı ibne.Arka kapıya geçtim. İbrahim amca 70 kilo basar. Sürüye sürüye arabanın açık olan bagajına kadar götürdüm.Herhangi bir sorun gözükmüyor. Bagajı kapat, kontağı çevir. BOMMMM…Bir ses duyuldu uzaktan.
***
İğrenç bir hikaye oldu. İbrahim amcamın size anlatmam gereken pek çok özelliği vardı. Gideceği adamın karakter özellikleri hakkında bilgi vermem lazımdı. Ne için gönderildiği, olayı anlatan adamın nasıl birisi olduğu, niçin bu işe giriştiği, bandanalıyı götürünce nasıl bir mükafatın onu beklediğini belirtmem gerekirdi.
***
Sevgi, yavaşca eğildi. İbrahim’in kurumuş dudaklarına. Sade bir öpücük atıp bir yudum daha bira aldı.
-Sevgilim, sen harika bir adamsın. Tek eksiğin ne biliyor musun?
Bir şey söylemesine gerek yoktu.
-Tek eksiğin sevgilim, fazla çılgın olman ve çulsuz olman. Biraz daha mutedil olamaz mısın..sakin, öngörülebilir, tahmin edilebilir bir yaşlı kaçık olmayı denesen, mesela şu kulağındaki küpeleri, ketoş kafandaki bandanayı çıkarsan.
-Sus len orospu.
-Ufff…ya..Sıkıldım.Ben gidiyorum.Kızım ben de bu hafta.
-Siktir git.
***
Duvarın arkasında, nerden baksan 150 kilo ağırlığında bir doberman var. Dikkatlice dinlemek lazım. Aksi takdir de , tanesi 10 kilo çeken topaklaşmış eller, merkez kaç kuvvetinin etkisiyle dahi yumuşak midene Rennie yle geçmeyecek sancılar yaratabilir.Narin yüzümü düşünmek dahi istemiyorum.
-O İbrahim şerefsizini bana getirirsen, sana iyi para verebilirim.
-Ne verecen abi.
-Lan ibne sen onu kimseye çaktırmadan getir ben gerekeni yapacağım.
O esnada içeride bir bayan sesi duydum. Kadının sesini anlamakta zorluk çekiyordu, kadın konuşmuyor cırlıyordu.
-Tahsin abi, sağlam bir para verirsen sana adamı bayıltıp getiririm.
-Olum, o adam işin arkasında benim olduğumu bilmemeli.
-Ya?
-Adamı baygın getir. Bizim Muhsin onu öttürecek.
-Peki abi.
-yarın öğle vakitlerinde benim büfeye gelecek. Büfeden çıkarken apartmanın arka tarafında sıkıştırırsın.Bana numaradan bir iki tokat atacaksın.Benden asla şüphelenmemeli. O adamı getirene iyi para var.Elini çabuk tut. Muhsin de bi adam ayarlayacaktı.Sen yapamazsan Muhsin kesecek bileti.Akşama diri diri lazım.
O esnada kendimi ucuz bir Cüneyt Arkın filminde zannettim.;Sonra bu senaryoda benim ne işim var dedim kendi kendime.İncecik duvardan her şeyi duymuştum.Cebimdeki parayı -yani iki yengen bir kola parasını-düşündüm. Aklıma çılgın bir fikir geldi.
**
BOMM…Ramazan topu atılmıştı.Korktum bir an.Ne yapacağımı yine şaşırdım. Şu arka taraftaki havuzda yüzen paytak ördeklerden bir farkım kalmamıştı..İbrahim amcayı arabaya atar atmaz, Muhsin in adamı geldi. Doberman içeriden ayılmış vaziyette çıktı. İri elleriyle arabayı yerinden fırlatacak zannettim. Fırladım arabadan, şu göğe doğru fırlatılan ışıklı fırıldaklar gibiydim. Muhsin’in adamı, panter gibi sırtıma pençelerini attı. Boku yemiştim.
Sonra da apartmanın arka sokağından dolaşıp gelen biraz önceki iki meme ve üstündeki siüter geldi.Hala aynı ahenkle sallanıyorlardı ama bu sefer yüzüne bakınca düşündüklerimden utandım. Kadını gören doberman kuyruğunu sallayan bir Dauna cinsi gibi asilleşti ve sevimlileşti. Panter biraz önce attığı pençenin bıraktığı izi kapatmak istermiş gibi sırtımı sıvazlamaya başladı.
-Baba,ne oluyor burada.
-Kızım, senin ne işin var burada.
-Baba..sana inanmıyorum.yine mi İbrahim amca. Babacım, o iş bitti artık. Annem kimseyle konuşmuyor bırak bu adamın peşini..Üstelik senin eski karın olduğundan bile habersiz.
O esnada bir solucan olmayı, toprağın alt katmanlarına doğru sessizce sıvışmayı, ya da bagaj kapağı olup hiç açılmamayı o kadar çok isterdim ki. İbrahim amcanın ayağındaki on günlük çorap olmaya bile razıydım.Ketçapı bol bir tabak patates benden daha az kırmızıydı.
Sevgilim, beni gördüğünde elindeki çantayı uzun bacaklarının bittiği yere, ayak uçlarına , o narin ayaklarının olduğu yere düşürdü. Ağzı açık, gözleri şaşkınlık ve hiddet doluydu.
-Seyfettin senin ne işin var burada.  

1 yorum:

arafta bir yerde dedi ki...

erkan bey, yorumunuzu yeni gördüm. çok teşekkür ederim. bu ara pek okuyamadım fırsatlarım olmadığından.. ama geniş bi zamanda o çok güçlü anlamlarla yorumladığınız yazılarınızı okuycam. bende açıkçası şu teknolojiden pek anlamıyorum ve doğal olarak zorlanıyorum:)
ama işte elden geldiğince de yararlanmaya çalışıyorum... teşekkür ederim yeniden...