Translate
Çarşamba, Haziran 06, 2012
Çay ve Teknoloji
Köşede bir yer buldum.Arkadaki kadının gögüslerini gösteren tşörtüne aldırıssızca bakarak, tam önündeki masaya oturdum.Başka yer de yoktu zaten.Canım ne yapmak istediğine karar vermiş değildi. Bir çay söylemek ve düşünmek, bir kaç kelam katıksız bir rasyonelite,eylem veya hayal ya da ne bileyim brezilyadaki ağaçlıklı ormanlarda gezinmek ve bir kaç bitki türü ögrenmek istiyordum.sosyalleşemezsem de, asosyalleşmemiştim daha.Çantacıların, dövmecilerin, terzinin, güneş gözlüklerinin, hasır sandalyelerin ve nargile tütünlerinin arasında tam bir kişilik bir koridordayım ve gelen geçen ayağıma çarpacak diye irkildim. Çakmağı arkadaki kadından nazikçe istedim. Senden çok var abla bu antalya da ama sende haklısın herkesin bir alıcı kitlesi var dedim içimden. Sakinlik daha çok güneşsiz havalarda hissediliyor. Antalya son gölgeli günlerini yaşıyordu. Bu daracık sıkışmışlık içindeki, daracık zamanın peşindeki, akşam üstü olmasına rağmen sıcaktan terlerinin tuzları tşörtlerine geçmiş daha pek çok civciv sarısı turist geçti. Yeni kitapçıya gidecektim ama vakit daha vardı. Kendimi serbest düşünmeye bıraktım. Karşımdaki binada kocaman bir Banka yazısı. Taş binalar. Bu binanın bu tipteki irikesim taşlarına acaba ne diyorlar diye düşündüm.Elimi telefona attım ki, teknolojiye esir olmamalıyım dedim. Çayımı o esnada bir parmak işaretiyle sipariş ettiğimde ilk sigaram bitmek üzereydi. Çay geldi. Parmaklarımla çay bardağının sıcaklığını kontrol ettim.Sonra da parmağımı çaya soktum.Midem çayı emdi ve kana karıştı. Rengim çay gibi, değişmeye başladı.Son romandaki karakterleri düşündüm. Sonra çayı bitirdim.Arkadaki memeliden bir kere daha sigara rica ettim. Tebessüm ederek verdi. İletişim kurmak istemişti. İzin vermedim. Manitamı düşündüm.evlilik hayali kurmamasını emrettiğim güzel manitamı.Cebimdeki param bitmek üzereydi. Yetişmeyen paramı. Kadınları ve insanları. Kalkma zamanı yaklaştıkça, hadi daha var oglum biraz daha oturmalısın gibi bir şeyler geçti aklımdan. Sanki son ana kadar beklemek benim kaderimdi. Vakit daralıyordu. Her an polisler bulunduğum mekanı sarabilirdi. Sardı da.Karşıdaki kaldırımda üç polis belirdi. Bana baktıklarını farkettiğimde kafamı masanın altına sokacaktım nerdeyse. Arkamdaki kadın telefonla konuşmaya başladı. yanımdan geçen ihtiyar bir kelkafa ayağıma carptı. Pantolonu toz oldu. Polisler bana dogru geldiler. Yaklaştılar. Ve merhaba bayım dediler.Buyrun dedim. Sizi karakola kadar beş dakika götürmemiz gerekiyor. Ayağa kalktım. Kıç cebimde gezdirdiğim sahte pasaportumu gösterdiğim de, üçü birden avangard bir gülüş attı. koro gibi. Gevşemiş suratlarının,alık alık bakan gözlerine dogru ağzımdaki CT5 tehlike gazını püsküttüm, üçü de bir anda beni ve ne yaşadıklarını unuttular. Sanki hiç bir şey olmamış gibi, karşıya geçip amirlerine telsizle bildirdiler. Temiz amirim. ikinci çayımı içerken teknolojinin ne kadar iyi bir şey olduguna hak vermiştim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder